19 Ekim 2011 Çarşamba

Gidenlerin Ardından


Evet,  halk olarak, yaşadığımız olaylar, bizi ister istemez hiddetli düşünmeye ve konuşmaya itiyor. Fakat bu sözler ve hakaretler hiçbir zaman çözüm yolu olmayacaktır. Bizim hiddetli davranışımız sadece, aramızda ki uçurumu açmaya yarayacaktır.  Bizler birliği ve beraberlik duygularımızı geliştirmek için uğraş vermeliyiz. Bizler farklılıklarımızı aynı topraklarda yaşayarak, aynı havayı soluyan, aynı kaderi paylaşan etle tırnağız. Dünyada aynı şeyleri paylaşıp farklı olan bir millet var mı? Belki de hazmedilmeyen de budur.
Bu coğrafya, yıllarca savaşları yaşayan, konumundan, dolayı herkesin sahip olmak istediği bir diyar. Kafanızı bir kaldırın şöyle bir bakın etrafınıza; kuzeyde, hırçın Karadeniz’in etrafında dizilen Ukrayna, Rusya, Bulgaristan, doğu da, Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyetlerini, güneyde,  İran, Irak, Suriye ve Akdeniz’in, gerdanını süsleyen inci Kıbrıs’ı, batı da Avrupa kıtasını görürsünüz. Bunları görmek için sadece başınızı kaldırıp bakmanız yeterlidir.  Her yere sahip olduğunuzu anlarsınız. Böyle bir konuma sahip  ülkeye,  herkes sahip olmak isteyecektir. Hele birde bu diyarın etrafı enerji kaynakları ile doluysa,  emperyalist canavarların  iştahını yıllarca kabartmış ve kabartacaktır.
Şehitlerimiz için çok üzüldük, bu üzüntümüzün tarifi elbette mümkün değil, fakat ateş düştüğü yeri yakar. Aynı ateş bu ülkenin evladı olan Mehmet’in karşısında ki diğer Mehmet’in evine de düştü. O da bu topraklarda doğdu, bu havayı soludu. O zaman aynı toprağın iki fidanı nasıl karşı karşıya getirildi. Biz bu senaryoyu daha önce yaşadık; 70’li yıllar gençlerimizi sağ,  sol, alevi ve suni diye karşı karşıya getirip, geleceğimiz olan gençlerin birbirilerini öldürmelerini seyrettik.  Yine sahnede gençlerimiz, senaryo aynı, halkı birbirine düşürüp aramıza nifak tohumlarını ekmek.  Bu coğrafya halkı yıllarca aşiretlerin, şıhların,  ağaların egemenliği altında kaldı. Onların dedikleri doğrultusunda hareket edebildiler. Töre uğruna, namus uğruna ezildiler. Dizilerde seyrettiğimiz ağa filmlerinde ki gibi değil her şey. Bize sadece zengin ağaların yaşamları gösterildi.
Yukarda ki yazı 19 Ağustos ta yazıldı, bu gün 19 Ekim sadece üzerinden iki ay geçti ve bugün Hakkari Çukurca’da 26 şehidimiz var, dünde 5 polisimiz şehit oldu. İki günde 31 şehit,  bu durum dünyanın başka bir ülkesinde olsa yer yerinden oynar. Hükümet iki ay öncede terör zirvesi yapmıştı, şimdide yapıyor. Cumhurbaşkanımız ‘bu saldırının intikamı büyük olacak’ diyor, evet bu sözler içimizin yandığının göstergesidir, devletin zirvesi halkı sakinleştirecek sözler kullanmalıdır. Bu olay karşısında halkımız gösteri ve eylemler için toplanmaya başlamış durumda, kin, öfke ve intikam bizleri düşmanlığa sürükler, bizler her zamanki gibi metanetimizi koruyarak, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Alevi, Sünni vb etnik ayırımları dile getirenlere inat birlikte el ele kader birliğimizi koruyarak, birbirimizi ötekileştirmeden yaşamaya devam edeceğiz. Biz bu toprakların evlatlarıyız.
Evet, canımız yanıyor, şunu unutmamak gerek Mehmet’i vuran yine bu toprağın Mehmet’i, bunlar psikolojik, halkı yıldırma, halkımızı karşı karşıya getirme çabaları. Asıl sorun, bu gençlerimiz  örgütün ağına nasıl düşürülüyor, kendilerine neler vaat ediliyor, bu yöredeki halkımızın beklentileri doğrultusunda çözüm yolları bulunduğu takdirde hiçbir ailenin ocağına ateş düşmeyecektir. Devlet dağa çıkan, kendine baş kaldıran çocuklarımızı, topluma kazandırmanın yollarını bulmalıdır. Bu sadece güç gösterisidir.
Sadece şunu sormak istiyorum, bu olaylar kimin işine yarıyor, ya da yapılacaklar için, bir zemin mi oluşturuluyor. Yaşayıp göreceğiz, yeter ki sükunetimizi koruyalım, tahriklere kapılmayalım…
Dönüşü olmayan bir yoldayız.
Türkan Kebeci
turkankebeci@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder