Bir varmış, bir
yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde dağların ateşi sönmeden,
dalgaların hırsı dinmeden yüce dağların üzerine bir Dağlar Padişahı gelmiş. Her
şeye emreden bu padişah önce dağların ateşini söndürmüş, sonra da dalgaların
hırsını dindirmiş. Daha sonra da rüzgârı kendisine vezir yapmış ve ona kanadı
bulunan her hayvanı sırtında taşımasını emretmiş. Onun bu emrinden sonra kanadı
bulunan hayvanlar uçup cıvıltılarıyla gökyüzünü doldurmuş. Önceleri her birinin
yuvası toprak altında iken uçmaya başlayınca bir kısmı kayalıklarda bir kısmı
da ağaçlarda yuva yapmış. Serçe ile Keklik taşlar arasında, Karga ile Bülbül
ağaç dallarında, Kartal ile Horoz da sarp kayalıklarda yuva yapıp komşu
olmuşlar. Herkes komşusu ile çok iyi anlaşıyormuş. Hatta Kartal karada Horoz da
denizde avlandığı halde yiyeceklerini bölüşüyorlarmış. Aradan uzun yıllar
geçmiş. Bir gün Dağlar Padişahının yaprakları altın sarısı, tomurcukları gök
mavisi, gövdesi yosun yeşili bir kızı doğmuş. O da kızına “Dağlar Çiçeği” adını
koyarak onu en güzel yamaca dikmiş. Kız öyle güzelmiş ki görenler ona hayran
kalıyormuş. Kuşlar ona selâm vermeden geçmez; rüzgâr ise onun yanından geçerken
sabah esintisi gibi nazikçe esermiş. Bu güzel kıza Kartal ile Horoz ikisi
birden âşık olmuş. Bu nedenle iki komşu arasında rekabet başlamış. Kızın
ilgisini çekmek için Horoz her sabah yanına gelip uzun uzun ötüyor, Kartal ise
onun bulunduğu kayanın önünde tatlı tatlı süzülüyormuş. Kız ise kâh Horozun
ötüşü ile kendinden geçiyor, kâh Kartalın süzülüşünü hayranlıkla seyrediyormuş.
Sonunda iki komşu, duygularını açıklamaya karar vererek kızın yanına varmışlar
ve ikisinden birinin aşkını tercih etmesini istemişler. Kız da “O halde bana
yarına kadar düşünme süresi verin. Sizinle sabahleyin görüşelim.” demiş. Bunun
üzerine Kartal ile Horoz ”Olur.” diyerek yuvalarına çekilmişler ve o akşam
aralarında konuşmaya başlamışlar.
Horoz Kartal’a: —Senin
bana karşı hiç şansın yok. Çünkü ben senden daha güzelim. Senin tüylerin siyah,
benimkiler bembeyaz. Sen sadece uçuyorsun. Bense hem uçuyor hem de yüzüyorum.
Böyle güzel bir kızın aşkı benim hakkım. İyisi mi sen bu işten vazgeç.
Kartal da Horoz’a:
—Eğer kız seninle mutlu olacağını söylerse sevdiğimin mutluluğu için ben
fedakârlık yaparım.
Horoz kendine
güvenerek: —Şu tüylerimin parlaklığına, sesimin güzelliğine bak. Kız beni
seçmeyecek de senin gibi siyah tüylü, uçmaktan başka hiçbir özelliği bulunmayan
birini mi seçecek. Horozun bu sözü üzerine,
Kartal: —Peki, sen onun için ne gibi bir
fedakârlık yaparsın? diye sormuş.
Horoz: —Ne
fedakârlığı? Ben hiç kimse için fedakârlık yapamam. Başkaları benim için
fedakârlık yapsın.
Kartal: —Oysa kız beni
tercih etseydi ona gagamla derelerden su getirir, soğuk kış günlerinde üşümesin
diye kanadımla sarar, sıcak yaz günlerinde üzerine gölge yapardım. Onunla tatlı
tatlı sohbet eder, yalnızlık sıkıntısı çektirmezdim.
Horoz: —Doğrusu, ben
hiç kimse için öyle uğraşamam.
Kartal: —O zaman ne o mutlu olur ne de sen.
Oysaki seven sevdiğini mutlu etmek için çalışıp çabala malıdır.
Horoz: —Ben sadece kendimi düşünürüm; çünkü
ben özel biriyim. Bak göreceksin kız beni seçecek.
Kartal ile Horoz aralarında böyle
konuşurlarken seslerini o kadar çok yükseltmişler ki aralarında geçen bu
konuşmayı rüzgâr kızın bulunduğu yamaca kadar götürmüş ve kız da onların
kendisi için ne düşündüklerini öğrenmiş. Sabah olunca Kartal ile Horoz birlikte
kızın yanına varmışlar.
Horoz kibirlenerek öne
atılmış: —Söyle bakalım güzel kız; aramızda seçim yaptın mı?
Kız: —Evet, seçimimi
yaptım ve kendime eş olarak Kartalı seçtim. Çünkü o beni gerçekten seviyor.
Benim için fedakârlık yapmayanın kalbimde yeri olamaz. Sen övündüğün
özelliklerini kendinden sanıyorsun. Oysaki bunlar sana doğanın bir armağanı...
Onları kaybedersen ne olacağını görürsün.
Sonra da babasına seslenerek:
—Baba, Şu Kibirli Horozu cezalandır. Çünkü “Kibir bele bağlanan taş gibidir;
onunla ne yüzülür ne de uçulur.(*)” demiş.
Dağlar Padişahı da
“Bundan sonra Horoza uçmayı ve yüzmeyi yasaklıyorum.” dedikten sonra Kartala
dönerek: —Horozun kanatlarındaki tüyleri kopar demiş. Bu emir üzerine Kartal
Horozun kanatlarındaki tüyleri koparmış. Horozun kanatları ufacık kalmış.
Dağlar Padişahı,
Rüzgâra: —Bundan sonra Horozu sırtında taşıma! Denize de söyle o da üzerinde
gezdirmesin diye emretmiş.
Rüzgâr da: —Emrin
başımız üzerine! Çünkü Horoz kibrinden dolayı sırtta taşınmaya lâyık biri
değil.
Dağlar Padişahı Horoza “Bundan sonra
çöplüklerde karnını doyur, önüne atılacak bir avuç yeme muhtaç ol.” diyerek
kayalıklardan aşağıya itmiş. Horoz küçülmüş kanatlarını çırparak uçmaya
çalışmış ama yere güçlükle inebilmiş. Yere inince doğru deniz kıyısına varmış
ama Deniz “Eğer üzerime basarsan seni yutarım.” demiş.
İşte o günden beri
Horoz bir daha hiç uçamamış ve yüzememiş. Her sabah başını yukarı kaldırıp
öterken Dağlar Padişahının kendisini affetmesi için yalvarıyormuş. Kartal ise
her gün Dağlar Çiçeğine gagasıyla derelerden su götürüyor, soğukta ve sıcakta
onu kanatlarıyla koruyor, uçarken de sevdiği kızı doya doya seyrediyormuş.
(*) Hacı Bayram Veli
Ali İRŞİ ( İRŞÂDİ )