8 Mart 2012 Perşembe

KADINLAR GÜNÜ

   
8 Mart Kadınlar günü kutlu olsun. Bu gün önce işyerinde kadınlar günümü kutlayacaklar, kadınlar gününe özel indirim mesajları telefonuma gelecek, basında kadınlara yönelik konuşmaları, düzenlenen etkinlikleri okuyacağım, hediyelerimi alacağım. Hepsi bu kadar, genel de çoğumuzun günü benimkinden farklı olmayacak. Peki neden kadınlar günü, ya da bu günün anlamı bumu?


Bu sorulara cevap verebilmek için kadınlar günün tarihi gelişimine bakmak gerekli;
Tarihte ilk kadın eylemi 1857 de olsa da bana göre kadınların topluca katıldıkları ilk eylem, Fransız devrimidir.
1789 Fransız burjuva devriminde meclis kapılarını ekmek diye zorlayanlar, Versailles’e doğru yürüyenler kadınlardı.
8 Mart 1857’ de,  Amerika da kadın işçiler 18 saat olan çalışma süresinin 10 saat olmasını talep eder,  daha iyi çalışma koşulları için 40.000 dokuma işçisi tekstil fabrikasında grev başlatır. Polisin işçilere saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi ve çıkan yangın sonucunda, kurulan barikatlardan işçilerin kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 kişi can vermiştir.
8 Mart 1868 tekstil işçisi kadınların, eşit iş eşit ücret, sendikalaşma ve oy hakkı için başlatılan eylem, polisin müdahalesi kanlı biter.
8 Mart 1908 özgürlük ve eşitlik talebi için 15000 kadın New- York’ ta gösteri  yapar.
1910 Kopenhag’da Alman işçi örgütün önderi Klara Zetkinin teklifiyle,  8 Martta ölen kadınların anısına ‘ Uluslar Arası Kadınlar Günü’ olarak kutlanmasına karar verilir.
8 Mart 1917’de  Rus kadınları, yaşam koşullarını protesto ederek, emek  ve barış için grev yapar.
1921’de  Moskova’da , 3. Uluslar arası kadınlar konferansı gerçekleştirildi.
Birinci ve İkinci Dünya savaşında bazı ülkelerde  kutlanması yasaklandı.
16 Aralık 1977’ de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu  8 Martın ‘Dünya Kadınlar Günü’ olarak kutlanılmasını kabul etti.


Dünyada gelişimi bu şekilde olan kadınlar günün ülkemizde gelişimi ise;
Türkiye’de ilk kadınlar günü 8 Mart 1921 de kutlandı.
1975 yılında ‘ Türkiye 1975 kadın yılı kongresi’ yapıldı. 1980 Darbesinden sonra 4 yıl ülkemizde kadınlar günü kutlanmadı. 1984’den sonra tekrar kutlanmaya başlandı.
Aslında isim olarak da basite indirgediğimiz günün adı, ‘ emekçi kadınlar günü’ dür. Tek bir güne çiçekler dağıtarak sığdırmaya çalıştığımız haklar uzun ve zor mücadelelerin sonucun da kazanılmıştır.
Dünyada ve Türkiye’de yapılan araştırma sonuçlarına bir göz atalım;


Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün yaptığı araştırmanın çarpıcı sonuçları şöyle:

- Aile içi şiddetin yüzde 87'si, kadınlara karşı işleniyor. Şiddetin yüzde 34'ü fiziksel, yüzde 53'ü sözlü olarak gerçekleşiyor. Bu oran gecekondu semtlerinde yüzde 97'lere çıkıyor.

- Kadınların yüzde 20'si okur-yazar değil.

- Lise ve daha üstü eğitimli 15-24 yaş grubunda bulunan kadınların yüzde 39.6'sı işsiz.

- Kadınların yüzde 40'ı görücü usulüyle evleniyor, yüzde 20'si ise nikahsız yaşıyor.

- Kadınların yüzde 55'i doğum kontrolü uygularken, yüzde 64'ü hamilelik döneminde doktora gitmiyor.

- Yılda 2 bin 500 kadın anne olmak isterken yaşamını yitiriyor.

- Eğitim gören 100 kadından sadece 2 tanesi yüksek öğrenim görüyor.

- Kadınların işgücüne katılım oranı (bilgi yelpazesi.net) yüzde 27'lerde bulunuyor

- Türkiye'de 850 kaymakamın sadece 17'sini kadınlar oluşturuyor.

- Hakim ve cumhuriyet savcısı sayısı içindeki kadın oranı ise yüzde 18

- Meclis'teki 550 milletvekilinin 24'ü kadın. Belediye başkanlarının ise sadece binde 5'i kadınlardan oluşuyor.

- Türkiye'de kadınların yüzde 35.6'sı bazen, yüzde 16.3'ü sık sık aile içi tecavüze uğruyor.


Dünyadan:

- Kadınların yaklaşık yüzde 47'si ilk cinsel ilişkilerini zor kullanılarak yaşıyor.

- Mültecilerin yüzde 80'i kadınlar ve çocuklardan oluşuyor.

- Dünya HIV/AIDS hasta nüfusunun yüzde 51'i kadınlardan oluşuyor.

- Halen en az 54 ülkede kadınlara yönelik ayrımcı yasalar bulunuyor,

- Her üç kadından biri dayak yiyor, zorla seks yapmaya zorlanıyor ya da tacize uğruyor.

- Kadın cinayet kurbanlarının yüzde 70'i erkek partnerleri tarafından öldürülüyor.

Bu araştırmada göze çarpan en önemli nokta kadınlara yönelik şiddet oranı %87’i zaten son günlerde basında sıkça yer alan haberler dikkatimizi çekmiştir. Bu olayların birçok sebebi var ve toplumsal bir konu olduğu için sosyal bir çalışma gerektirir.


Şimdi size yapılmış bir araştırmadan üç örnek vereceğim, örnekler anlatıldığı gibi alındı,
*G., 42 yaşında, Erzurumlu, hemşire, lise mezunu ve dört çocuğu var. G. , eşinin bazı açılardan çağdaş bir insan olduğunu, ancak sık sık ‘sen kadınsın, kadın dediğin evde oturur’ dediğini anlatıyor. Eşim 28 yıllık eğitimci, yani fakülte mezunu. Ama bana ‘sen kadınsın. yapamazsın’ dediği zaman iş bitiyor. Kadınsın oturacaksın. Mesela bir gezmeye bile gidecek olsam ‘kadının sokakta ne işi var?’ diye karşı çıkıyor. ‘Ben istediğim zaman gidersin, istemediğim zaman gidemezsin’ diyor. Dayak yok ama güdülmekte yıpratıyor insanı.
* C. , üniversite de öğretim görevlisi, 42 yaşında, 15 yaşında kızı var ve 3 yıl önce eşinden ayrıldı. C., evliliklerinin büyük bir aşkla ve ailelere karşı büyük mücadeleler vererek başladığını belirtiyor. İlk yılların harika geçtiğini, birbirlerine çok güvendiklerini söylüyor. O nedenle parasal kontrolü, daha iyi yapacağını söyleyen eşine vermekte hiçbir sakınca görmediğini, o paraların ‘onların parası’ olduğuna yürekten inandığını söylüyor. Öyle ki maaş kartını ve kredi kartını ona vermekten hiçbir sakınca görmemiş ancak evliliklerin sonuna doğru, ilişkileri bozulmaya  başladığında C., birden sevgi ve güven adına kontrolü eşine  ne kadar fazla verdiğini fark edip kartları geri istemiş. Bu ilişkilerin daha da bozulmasına yol açmış, çünkü eşi kartları vermemek için türlü bahaneler dile getirmiş. C aynı zamanda eşinin bir ilişkisi olduğunu sezmiş ve araştırdığında haklı olduğunu anlamış. Kartlarını geri aldıktan sonra ayrılmanın daha iyi olduğuna karar vermiş ve eşinden sancılı bir şekilde boşanmış. ( T.C Başbakanlık , www.kadininstatusu.gov.tr/ html/65/BM)
*1997 yılında Şanlıurfa İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nden koruma talebinde bulunmuş olan 18 yaşındaki bir kadının yaşadığı olaylar buna örnek oluşturmaktadır. Silahlarını kuşanmış aile üyeleri kadının ailesine geri verilmesini talep etmişler, ancak kadın Ankara’da bir sığınma evine gönderilmiştir. Şanlıurfalı bir Bakan, kadının yerini bulmaları için aileye (belki de iyi niyetle) yardım etmiştir. Ardından aile sığınma evine gelmiş ve kuzeniyle evlenmesi halinde kadına zarar vermeyeceklerine söz vermişlerdir. Kadın bunu kabul etmiş ve evlilik gerçekleşmiştir. Kadın Şanlıurfa’ya dönmesinden altı ay sonra, babası tarafından öldürülmüştür. (www.insanhaklari merkezi.bilgi.edu.tr)

Gördüğünüz gibi birinci,  psikolojik şiddet, ikinci ekonomik şiddette, üçüncü töre şiddetine  örnek verilmiştir. Hele birinci örnekte ki, eğitimcinin yetiştirdiği çocukları  hiç düşünmek istemiyorum.
Fiziksel şiddetle ilgili örnek vermek istemedim, çünkü içler acısı bir durum. Yeri gelmişken hükümetler, açtıkları için övündükleri sığınma evlerini çözüm olarak görmüyorum. Mağdur olan kadın, evin den yurdundan uzaklaştırılan,  yine kadın. Bu tip olaylarda cezai işlemlerin ağırlaştırılması caydırıcı bir önlem olabilir. Ayrıca cezanın zamanında tecellisi de çok önemlidir.


Kadınlarımız mantıklı davranmalıdır, unutmayın geleceği biz yetiştiriyoruz, onun için kendimizi değil geleceğimizi düşünmek zorundayız. Evlatlarımızı kız, erkek diye görmeyelim, onları yetiştirirken geleceğe birey olarak hazırlayalım. Yarınlar bizim eserimiz olacaktır.
Dünya emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun…

___Kadın__

Kimi der ki kadın uzun kış gecelerinde yatmak içindir. 

Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde,

Dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir.
 

Kimi der ki hamur yoğuran.

Kimi der ki ayalimdir.
 

Boynumda taşıdığım vebalimdir.

Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal.
 

O benim kollarım, bacaklarım.
 

Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır. Nazım Hikmet

                                                                                                                                 
·         "Bir toplum, bir millet erkek ve kadın iki cins insandan oluşur. Mümkün müdür ki, bir kitlenin bir parçasını ilerletelim. Diğerini görmemezlikten gelelim de kitlenin tümü ilerlemeye imkân bulabilsin? Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?''

Mustafa Kemal Atatürk




Türkan Kebeci
turkankebeci@gmail.com