30 Mayıs 2013 Perşembe

AMERİKA GEZİSİ


Başbakan Amerika dan döneli yaklaşık iki hafta oldu. Amerika gezisinin olumlu değerlendirmelerini basından öğrendik.

Suriye problemine Amerika dan daha etkin yaptırım bekliyorduk, en azından hava sahasının kapatılmasını beklerken, Amerika nın Cenevre görüşmelerine destek vereceğini ve bu konuda Rusya ile anlaştığı açıklaması ile soğuk duş yaşattı.

Rusya belirli alanlarda Amerika’nın karşına dengeleyici güç olarak durmaya devam ediyor. Özellikle Akdeniz de tek askeri üssünü kaybetmek istemediğinden,  Suriye de Esad sonrası yaşanacak kargaşa ortamının yaratacağı belirsizlik korkusu yüzünden Esad’a desteğini sürdürecek ve Cenevre görüşmelerinden olumlu sonuç alınması için uğraşacaktır.

Çin de görüşmeden yana, Suriye de ki parçalanma sonrasında sıranın İran’a gelmesi demek ABD’nin Asya ya komşu olmasıdır. Bu bahar havasının Asya ya gelmemesi için ABD’nin  Ortadoğu da durdurulması gerekli. Asya zengin yer altı kaynaklarına sahip. Asya da yaşanacak kargaşa Çin ekonomisinin büyüme hızını kesecektir.

İran ise Esad sonrası oluşacak Sünni oluşumun ortasında ki tek Şii devlet ve Irak ve Suriye deki Kürt federe devletlerin oluşumu kendisini de etkileyecek. Bu sebepten görüşmelerin en büyük destekçisi olacaktır.

Türkiye, Suriye de ki kargaşadan nasıl bir çıkar sağlamayı beklediğini tahmin etmek mümkün değil.  İran da dahil olmak üzere güney sınırımızda yeni devlet kurulacak ve destek verdiğimiz Müslüman kardeşler iktidara gelecek.  Esad sonrasında bu güçleri kontrol edebileceğini düşünmek kumar oynamaktır ayrıca Lübnan İsrail’in kontrolüne girecektir.


Bu kargaşadan medet ummak yerine kimlerin karlı çıkacağına bakmak gerekir. Kargaşa politikamız kimlere hizmet ediyor? 

13 Mayıs 2013 Pazartesi

Hatay Sınırımız.


    Bu günlerde dış işleri bakanımızı gören var mı?
Son günlerde gündemden düşmeyen, televizyon ekranlarında bir Amerika da, bir Avrupa da görmeye alıştığımız Sayın Davutoğlu nu gözlerimiz arar oldu. Maalesef Suriye politikamız fiyaskoyla sonuçlandı. Çok hızlı giriş yaptığımız Suriye de aradığımızı bulamadık. Müdahale edilmesi için çırpındık, sesimizi duyan olmadı, tampon bölge istedik kimse tınmadı. Irak müdahalesi sırasında olduğu gibi sığınmacıları kabul etmekten başka bir şey yok elimiz de demeyin, çünkü biz bu çıkmaza bilerek girdik.  Bu gün sayıları 100.000 bini bulan sözde mülteci dediğimiz bu insanlar Hatay, Kilis gibi Güney sınırımızda ki kamplara yerleştirildiği gibi bölgede ikamet etmesine izin verildi.  Bölge halkı ile yaşanan olayları hepimiz basından takip ettik. İçler acısı bir durumdu, mülteci olarak gördüğümüz bu insanlar   ‘ buralar bizim, sizlerde gideceksiniz’ gibi sözlerle neredeyse bölge halkını kovma noktasına bile geldiler. Halkımızı tehdit etmeler ve bu süreç de kolluk güçlerimizin olaya sessiz kalması çok düşündürücüydü. Halk olarak elbette neden diye sorduk?
Suriye konusunda Amerika ve Avrupa nın bizi destekleyeceğinden emindik, çünkü Libya, Mısır örnekleri vardı önümüzde. Amerika’nın ilk başta bizlerin sırtını sıvazlaması iki ülkenin birbirini gaza getirmeleri bizi ümitlendirdi ta ki Amerika’nın Genelkurmay başkanı  müdahalenin Amerika’nın menfaatlerine ters düşer demesi ile güvendiğimiz Obama geri adım attı.

Tampon bölge arayışlarımıza Avrupa’nın yanaşmaması bizi hayal kırıklığına uğrattı. Tampon bölgeyi sınırımızın dışında değil sınırımızın içinde kamplarla kendimiz kurduk. Kısa bir süre sonra Avrupa ve Amerika tampon bölge olarak sınırımızın içindeki bu bölgeye müdahale hakkını bulacaktır.
Avrupa ya ekonomik yardımlarda bulunması için mekik dokuduk, oda nafile. Avrupa bu sığınmacıları mülteci olarak görmüyor. ‘Ancak Joli gibi sanatçılar ile iç işleri bakanımızın koyu sohbeti sonucunda takdirleri alıyoruz.’  Peki Avrupa neden mülteci olarak görmüyor, BM mülteci yasasına göre kamplara giriş çıkışlar denetim ve kontrol altında tutularak izolasyon edilir, yani mülteciler şehir merkezinde cirit atamaz.  İkincisi kamplar tamamen sivillerden oluşmalıdır. Bizler sivil ve asker olduğunu basın vasıtasıyla tesadüfen öğrendik.  Burası farklı bir sınır konumuna girdiğinden kolluk güçlerimizin müdahale etmesini bırakın, silahı belinden alınıyor. Size ait olmayan sınıra milletvekillerin alınmasını bekleyemeyiz. Bütün bu örnekler oranın artık size ait olmayan bir bölge konumuna gelmeye başladığının bir göstergesidir. Üstelik ekonomiye verdiği yük diye bir yükten bahsetmekteyiz.  Bu kadar kişinin ekonomik yükünü kaldırmak Türkiye için zor. Bu konuya şüpheli bakıyorum. Belki de ekonomik olarak burası kendisine ikame ediyordur. Ya da satın alınmış olabilir mi sorusunu sormadan edemiyorum.  Buna örnek olarak Amerika – Meksika sınırı verilebilir. Bu iki ülke arasında oluşturulan ortak bölgede ki Meksika şirketlerinde ki işçiler Amerikan işçilerinden daha düşük fiyata çalışmak için Amerika sınırına geçer. İllegal olan bu sınırı burada ki firmaların politikalarına göre belirlenir. İşte Türkiye de amaç farklı olmak kaydı ile silahlı Özgürlükçü Suriye Ordusuna ait olan kişiler sınırdan geçişleri kendileri belirlemekteler. Ellerini kollarını sallayarak geçişi bunu göstermektedir.

Bu günkü Vatan gazetesin de, Türkiye’nin İran ve Rusya ile anlaşması sonucunda  ÖSO sınırlarımızdan çıkıp Suriye sınırı içinde faaliyetlerini sürdüreceğini  veriyor.  Türkiye aradığını bulamayınca politika değiştirmeye karar vermiş. Zaten yeni Osmanlıcılık kavramı başından beri hayaldi. Ne oldu da kardeş Suriye ve Irakla ilişkilerimiz bozuldu?
Bunun en önemli nedeni  Irak Kürt Federe Devleti ile Mayıs 2012 de yapılan petrol anlaşmasına dayandırmanın yanlış olmayacağı kanısındayım.  Bu petrollere Amerikan petrol şirketleri sahip, bu durum Maliki yi rahatsız etmekteydi, hep Irak bütünlüğünü savunan Türkiye’nin Irak hükümetini devre dışı bırakarak Barzani ile petrol taşıma anlaşmasını yapması ile ipler koptu, Maliki yönünü  İran’a çevirdi. Anlaşmanın içeriğini enerji bakanımızın açıklamasından öğreniyoruz. Ham petrol Suriye sınırından petrolle Mersin limanına tankerle gelecek rafine( bu bölgede rafine işlemi özel sektöre veriliyor, kim olduğu net olarak açıklanmıyor) edilip satılacak. Bu anlaşmaya Suriye kendi çıkarı için ( bölgesinde Kürtlerin güçlenmesini istemediğinden) kabul etmeyince ilişkilerimiz hem Irakla ve Suriye ile koptu. Buna izin veren batı bunun karşılığında ne talep etti bilemiyorum. Belki de Suriye ye yada İran’a saldırmak olabilir. İlk günlerde ki saldırı konusunda ki aşırı  isteğimizi düşününce hak vermemek yanlış olur.
Kuzey Irakta tampon bölge oluşturulduğunda hatırlayacaksınız, pkk saldırıları artmış, sınırda Alman, Amerika, İngiliz istihbarat birimleri cirit atıyorlardı. Pkk ya verdikleri destekler sonucunda verdiğimiz şehitlerimizi, faili meçhulleri vb karışık olayları unutmuş olamayız. Şimdi yaşananlarda bu olayların bir tekrarı.  Diplomisilerde  kendi çıkarınız için elinizde ki tüm kartları oynarsınız. Suriye ve İran şimdi pkk kartını kullanıyor.
Coğrafya etnik ve dini açıdan karışık olduğundan Türkiye’nin oynadığı  Haması destekleyip, Hizbullaha cepe almasıyla Suriye ve İran’a yeni bir kart vermiş  oluyor. Ya ikisine de cephe alacaksınız yada ikisine de eşit mesafede yaklaşacaksınız.
Avrupa  nın yıllardır uyguladığı düşmanımın düşmanı dostum dur politikasının kopyası. Dost bildiğimiz düşman bir gün bize de ters dönecektir. Pkk kartından sonra birde Hizbullah ile uğraşmayalım.
Suriye ile ilişkilerimizin düzelmesi,  yanılmıyorsam 2000 yada 2001 yılında eski Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in ziyareti ile başlamıştır.
Komşularımız önemli….

27.09.2012
Türkan Kebeci

Sekiz ay önce yazılan yazı da Hatay Sınırında neler oluyor diye sormuştuk. Acıda olsa sekiz ay sonra neler olduğunu öğrendik. ‘ buralar bizim, sizlerde gideceksiniz’  sekiz ay önce  belki de bu sözlere hiç aldırış etmedik. Belki de abartı olarak gördük. Fakat bu gün, basında orada yaşayan halkımızın,  tedirgin ve bölge den uzaklaştıkları yazılmakta. Ayrıca Reyhanlı da 70 bin sığınmacının olduğu söylenmekte. Bu rakamın doğruluğu konusunda bir şey diyemiyorum çünkü devletin resmi açıklamasını bilmiyorum. Reyhanlı nın nüfusu 82.391( veri ilçe emniyet müdürlüğü nün sitesinden alınmıştır www. hatay.pl.tr)
Reyhanlı nın nüfusu kadar sığınmacı var.  Buraya bu kadar sığınmacının yerleştirilmesi manidar. Nedeni ise 1938 de yapılan referandum ile bağımsızlığını kazandı ve 1939 da Türkiye ye bağlandı. Hatay sorununu uluslar arası soruna taşımamızda ki en önemli etken Türk nüfusunun fazla olması idi. Şimdi ise Tür nüfusu elimine edilmekte. Acaba 1938 de Atatürk’ün nüfus diplomasisini bizim önümüze mi getiriyorlar..

Açıklamalar da Başbakan kirli senaryolar oynandığını söylemekte. Devlet bu kirli senaryoları bilmek buna göre politikalar üretmek ve diplomasi yöntemlerini belirlemek mecburiyetindedir. Bu bölgede Amerika, Alman ve İngiliz istihbarat birimleri cirit atmaktadır.

Hele bu saldırı Başbakanın bir gün önce Amerika karadan Suriye girerse destek veririz, açıklamasından hemen sonra olması da manidardır.

Tampon bölgeyi kendi sınırları içinde kuran başka bir devlet var mıdır?  Şunu kabul etmek gerekli, sıfır komşu politikamızın sonucu sıfırdır. 


10 Mayıs 2013 Cuma

PKK NEREYE GİDİYOR ?



                                            
           Bu sorunun cevabını vermek kolay gelebilir. Dağlardan inip,  Kuzey Irağa gidiyorlar.  Yazılanlara göre Pkk ya katılımlar da  artmış.  Bu güç Kuzey Irakta nasıl koşullanacak.  Aslında cevap aranması gereken soru bu olmalı.
            Barzani ve Maliki bu durumu nasıl karşılayacağını kestirmek zor değil. Barzani açısından; Son zamanlarda Pkk ile Barzani nin arasında yaşanan olayları basından okuduk. Ne kadar silah bırakılmasına taraftar gibi görünse de.  Bu durumu ABD’nin zoru ile kabul ettiği kesin. Silah bırakarak Türkiye sınırları içinde kalması işine geliyordu. Öcalan’ın açıklamalarında da Kürtlerin tek lideri olma eğilimi Barzaniyi rahatsız etti. Bu seçimlerde  Pkk Barzaniyi destekleme eğiliminde olmayacağı kesin. Peki bu iki güç Kuzey Irakta karşı karşıya gelirse.
            Maliki açısından; Barzanin  Bağdat’ dan habersiz anlaşmalar yapması Maliki yi rahatsız etmekte ve hatırlarsanız Musul- Kerkük için iki güç savaşa hazır hale gelmişti. Pkk ile yaşanan kargaşa Bağdat hükümetinin işine gelecektir.
             Amerika açısından;  Şu anda Suriye de  Pkk,  Suriye ordusuna karşı kullanılmakta. Büyük ihtimalle  Esad  gidene kadar bu karışıklığın devam etmesine izin verecektir. Esad devrildikten sonra nasıl bir politika izler tahmin etmek güç.  Şahsi kanaatime göre Güçlenmeye başlayan Barzaniyi bu şekilde dizginlemeyi düşünecektir. 
             Türkiye açısından; Her şey güzel gidiyor gibi.  Fakat her şey Amerika’nın Esad sonrasın da izleyeceği politikaya bağlı. Kuzey Irakta bu güçler yaşamaya devam edebilmesi için mali desteği nasıl sağlayacak.  Kaçakçılık devam edeceği anlaşılıyor,  destek veren ülkeler,  mali desteklerini sürdürecekler.
Aslında sorulması gereken soru şu olmalıdır. Kuzey Irakta yaşanan kargaşa sonucunda  Pkk nereye gidecek?
               Güçlenerek Türkiye sınırından geri gelecekler. Ama nasıl…