GEMİNİN FARELERİ
Masmavi gökyüzünde bütün
haşmeti ile yükselen güneş, kollarını açarak çarşaf gibi uzanan denizi
kucaklamaya hazırdı. Deniz ise bu sükûnetten sıkılmış, güneşin ışınları ile
oynaşmak istiyordu. Işınların umurunda değildi, kendi hallerindeydiler. Denizin
dalgaları, ışınları tuttum dediği anda, ışınlar ani bir hareketle diğer
dalganın tepesine kaçıyordu. Birbirine naz yapan sevgililerin muhabbetine
diyecek yoktu. Bu güzel muhabbeti, 5 mil öteden dalgaları yararak gelen beyaz
geminin düdük sesi bozdu. Kulakları parçalayan bu sese deniz bir anlam
verememişti. Ona göre, sükûnetin içindeki bu gürültü yersizdi. Hiddetlenip
hızını ve şiddetini artırarak ders vermeye hazırlandığı sırada güneş ışınları
dalgaların önüne geçti.
-
Yapma, içinde o kadar can var.
-
Olmaz, bu ne saygısızlık. Onu taşıyan benim.
-
Tamam da sadece kaptan değil, içinde bir sürü
insan var. Yazıktır.
Deniz bu merhametli sese
hayır diyemedi, eski sakin haline geri döndü.
*****
Dümendeki kaptan, neredeyse
on yıldır bu gemideydi. Gemisinin civardaki gemilerden farkı yoktu. Gövdesi
eskiydi. Bu eskilik göz nuru ile işlenmiş yüzyıllık gövdesinin kıymetini
artırıyordu. Kaptan yardımcısına seslendi. Hiddetli ses, geminin kıç
kısmında güneşlenen fareleri de korkutmuştu. Korkunun verdiği telaş ile
başlarını kaldırıp hızlı hareketlerle etrafı kolaçan ettiler. Her şeyin yolunda
olduğunu anlayan Kodaman Fare,
“Merak
etmeyin, asayiş berkemal, keyfinize bakın” dedi.
Hepsi kaldıkları yerden
güneşlenmelerine ve sohbetlerine devam ettiler.
-
Derdi ne bunun, yersiz hiddeti ile bir gün
yüreğimize indirecek.
-
Sorma abi, herhalde Ali’ye kızdı.
-
Dün bir haber aldım, şu bizim Cemal Kaptan’ın
gemisinden 100’e yakın fare gelmek istiyor.
-
Bak, bu bizim için iyi olur, o gemide
dünyanın çok iyi tanıdığı Elçi Fare var. O gelirse itibarımız artar. İnince bir
görüşelim bakalım. Sen bizim çocuklara söyle hazırlık yapsınlar, bakarsın ikna
ederiz.
-
Olur abi. İstersen kaptana söyleyelim, limandan
bize bir sandık peynir alsın.
-
İyi fikir, birkaç çeşit olsun, mahcup
olmayalım.
-
Tamam ben gideyim, neredeyse limana geldik.
-
Kaptana söyle kuruyemiş de alsın.
İkinci Kodaman Fare
isteklerini söylemek için kaptanın yanına gitti. Kapının kolunu tuttu, kolu
aşağıya çekeceği sırada sağa sola sallanmaya başladı.
-
Hay Allah, öğrenemedi gitti. Kaç kere
söyledik yavaş yanaş diye.
Bir süre kapı kolunda
sallandıktan sonra sallantının durmasıyla kendini yere bıraktı. Kapının
aralığından içeri sessizce süzüldü. Hızlı adımlarla kaptanın yanına geldi.
Zıplayarak dümenin koluna çıktı. Tüm şirinliğini takınarak,
-
Kaptan sana hayranım, birçok gemide yolculuk
yaptım. Hiç kimse limana bu kadar güzel yanaşamadı. Sen hiç sarsmadan yanaştın.
Senin üstüne kaptan tanımam.
Bu
sözleri duyan kır saçlı kaptan, sarı parıltılı madalyalarla dolu beyaz
üniforması içinde, omzunu geriye doğru çekti, boynunu dikleştirerek daha bir
heybetli hale geldi. Yüzünde gururlu bir ifade ile gülerek farenin dediğini
onayladı.
-
Kaptan sana bir haberim var.
-
Söyle bakalım.
-
Cemal Kaptan’ın fareleri ile konuşup onları
ikna etmeye çalıştım. Çok uğraştım, sonunda kabul ettiler. 100 kadar fare bize
katılacak. Haa Elçi Fare de geliyor.
Elçi
Fare’nin adını duyan kaptan,
-
Aferin sana, dile benden ne dilersen. Şu çevremdekilere
bir bak, hep mazeret, hep olumsuzluk.
-
Boş ver onları, seni çekemiyorlar. Biz Elçi
Fare’yi iyi ağırlayalım. Bir sandık peynir, bir kasa şarap, bir koli kuruyemiş
lazım.
-
Tamam tamam, dönüşte hepsini aldırırım. Bir
haber de benden.
-
Hayırdır kaptan.
-
Uzak Doğu’ya bir iş var. Fakat gemi bu kadar
uzun yola dayanabilir mi bilmem. Ali istemiyor, geminin çok eksiği varmış.
-
Seni kıskanıyor, merak etme kaptan, sende bu
yetenek varken bırak Uzak Doğu’yu, dünyanın bir ucuna gidersin. Kimse bu işi
senin gibi yapamaz. Merak etme biz sana yardım ederiz, sen işi al.
-
Alayım değil mi? O zaman görsünler kaptan
kimmiş.
-
Hadi ben gideyim, şu elçiyi bulayım. Kal
sağlıcakla, seni mahcup etmek istemiyoruz, bizim erzakları unutma.
İkinci Kodaman Fare,
kaptanın her şeyden iki üç katı alacağını hatta bir kasa da altın dağıtacağını
çok iyi biliyordu. Yine de işini garantiye almak istedi. Ne de olsa insandı,
sağı solu belli olmayan, şaşar beşer mahlûklardandı.
****
Kaptan’la Ali gemiye geri
döndüğünde tayfalar siparişleri mutfağa indirmeye başlamışlardı. Ali ise
sürekli bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
-
Kaptanım, bu işi almayalım, gemi buna müsait
değil, fırtına çıkarsa azgın dalgalarla baş edemeyiz.
-
Hayır Ali, sabah gün ışırken yola çıkacağız,
hazırlıklarını yap.
Mutfağın yanındaki
koridorda toplanan fareler gelenleri tek tek saymakla meşgulken, yeni gelen
elli kadar fare şaşkınlık içindeydiler. Bu kadar yiyeceği ömürlerinde ilk defa
görüyorlardı. Kodaman fare sessizce ikinci farenin kulağına eğildi.
-
Kaptana teşekküre git. Şükranlarımızı ilet.
100 fare dersin, nasıl olsa saymaz. Elçi Fare konusunda bir yolunu bul. Sakın
gelmedi deme, hele kaptan hakkında söylediklerinden hiç bahsetme.
-
Tamam, zaten yola çıkmaya ikna edersek elçi
aklına gelmez.
****
Kaptanın
odasının önünde, içeriden seslerin geldiğini duyunca, kapının menteşe boşluğuna
sığındı. Buradan içeriyi daha rahat görüyordu. Masanın etrafında birinci ve
ikinci kaptan yardımcıları, gemi mühendisi, personel sorumlusu ve gemide ilk
defa gördüğü mendebur suratlı biri daha vardı. Hepsi de geminin
eksikliklerinden bahsediyordu. Birinci kaptan yardımcısı masanın ortasına dünya
haritasını serdi. İşaret parmağını haritanın üzerinde bir noktaya koyarak
kaptana döndü.
-
Buradan geçmemiz mümkün değil, deli dalgalar
bizi bir çırpıda yutar. Bu intihar olur.
İtiraza dayanamayan kaptan
ayağa kalktı.
-
Ben ne diyorsam o olacak, yoksa görevden
alırım. Toplantı bitmiştir, bir saat içinde demir alın, şimdi beni yalnız
bırakın.
Fare, kapı açılır açılmaz
içeri süzüldü. Kaptan masanın kenarlarına ellerini dayamış sinirli bir şekilde
bekliyordu. Hızlı hızlı nefes alırken burun delikleri titriyor, gözünden ateş
püskürüyordu. Fare kaptanın önüne oturdu.
-
Sıkma canını kaptan. Bunlar olur, senin
başarını çekemiyorlar.
-
Bu iş olursa dünya kaptanı olacağım, gemimizi
herkes tanıyacak.
-
Sen çık yola, biz varız. Sana teşekkür etmeye
geldim, fareler yiyecekleri görünce sana minnettar oldular. İşler yoluna
girince elçiyi getiririm. Senin gibi kaptan tanımadım, bu işi en iyi bilensin.
-
Anlamıyorum, her şeye itiraz ediyorlar.
Bunların eline kalsam beni bir kaşık suda boğarlar. İyi ki siz varsınız.
Fare ile kaptan sohbet
ederken gemi demir almıştı.
***
Geri dönen fare, Kodaman
Fare’ye her şeyi bir bir anlattı. Kodaman olanlardan memnundu.
-
Aferin, iyi iş yaptın. Şimdi parti
hazırlıklarına başlayabiliriz. Her yeri çok güzel süsleyelim. Yiyecekleri bolca
hazırlayalım.
-
Merak etme abi, ben şimdi ilgilenirim. Beş
günde hazır.
Altıncı gün her şey hazırdı.
Ortaya upuzun bir masa hazırlandı. Masada bir kuş sütü yoktu. Her tarafa
rengârenk balonlar, kâğıttan fenerler asılmıştı. İçeriye giren Kodaman Fare
masanın başına geçti.
“Buyurun arkadaşlar,
aramıza hoş geldiniz” diyerek partiyi başlattı.
Üç saat sonra geminin üstünde bir telaş vardı.
Güvertede birinci kaptan, çabuk olmaları için bağırıyor, mürettebat da etrafta
deliler gibi koşuşturuyordu. Geminin alt katında ise parti son hızıyla devam
ediyordu. Peynirler, kuruyemişler havada uçuşuyordu. Orkestranın çaldığı
hareketli müzik ile tüm fareler piste çıkmış, deli gibi tepinmeye
başlamışlardı. Tabii kasalarca şarabın bunda etkisi çok fazlaydı. Bu neşeli
ortam, bir tayfanın telaşlı bir şekilde kapıyı açması ile bozuldu. Tüm fareler
buldukları deliklere ikili üçlü kaçıştılar.
Tayfa, üzerinde acil yazan
dolabı haldır huldur karıştırırken, bir yandan da “Nerede bu Allah’ın cezası
yelekler, şimdi kıyamet kopacak” diye söyleniyordu. Tayfa gittikten sonra tüm
fareler deliklerinden bir bir çıktılar. Kodaman yardımcısına döndü.
-
Sen bir kolaçan et de gel, neler oluyor. Bir
şey var ki can yeleklerini arıyorlar.
Beş dakika sonra fare kan
ter içinde, soluk soluğa geri döndü.
-
Hemen kaçmalıyız. Felaket fırtına ve yağmur
var. Bu gemi dalgalara dayanamaz.
-
Hadi o zaman acele edelim.
Fareler tek sıra halinde
güverteye çıktılar. Dalgalar, gövdesine vurdukça gemiyi beşik gibi bir o yana
bir bu yana sallıyordu. İnsanlar ise telaşla gemiyi kurtarmak için uğraşırken
İkinci Fare, “Böyle bir kaptanı nerede bulacağız bir daha, iyi insandı” diyerek
yavaş yavaş geminin dışına süzüldü.
Bu sefer deniz bütün
haşmetini göstermeye niyetliydi. Ne de olsa hatırını sayacak güneş ışınları
yoktu.