Dalgın bir şekilde raporları inceliyordu, teşhisinde
yanılmamıştı. Zaten rapor sonuçları da teşhisini doğruluyordu. Belki de,
başarılı meslek hayatın da ilk defa yanılmayı çok istedi. Hastalarına kötü
haber vermek çok zor gelse de, alışmıştı artık. Meslek hayatında ilk kötü
haberi verirken yaşadıklarını anımsadı. Her şey ilk günkü gibi hafızasında
canlandı, acımasız birinin çarpıp kaçtığı 10 yaşlarında ki bir çocuğun ameliyatıydı,
sekiz saat süren ameliyattan çıktığında ellerine sarılan annenin bakışları
kalbine bir ok gibi saplanmıştı. Yalvaran bakışlarla bakan gözlerde ki
çaresizlik..
-
Doktor bey yalvarırım oğlumun
kurtulduğunu söyle, bir şey olmayacak ay
yüzlüme değil mi? Yaşayacak de, ne olur doktor bey,
-
Sakin
olun her şey yoluna girecek,
Eşi ise doktorun ellerine yapışan kadıncağızı
çekerek uzaklaştırmaya çalışıyordu,
-
Tamam Ayşe, duydun işte doktorun
dediğini her şey yoluna girecekmiş
Bir an önce uzaklaşmak istiyordu, yüreği dayanamayacaktı
bu haykırışlara, ellerini kurtarmaya çalışırken, yüzü kıpkırmızı çıkmış terler
içindeki kadıncağızın, buz gibi ellerini fark etti. Hızlıca koridorun sonun da
ki odasına gitti. Sandalye ye oturdu, başı ellerinin arasında,
-Of
Allahım kadıncağız ne halde nasıl söylenir, neyle açıklayacağım durumu
kendisine. Alıştıra alıştıra söylemeliyim, ellerinden geleni yaptıklarını,
biraz daha erken müdahale edebilselerdi yaşama şansının yüksek olabileceğini açıklayacaktı.
Saçmaladığının farkındaydı ne derse desin acı çeken ananın yüreğini hiçbir şey
hafifletmeyecekti. Kendi kendine konuşurken bir yandan da volta atmaya
başlamıştı. Çaresizliğinin göstergesiydi bu davranışlar. Ne zaman bir
çözümsüzlük içersinde olsa kendi kendine söylenerek dolanırdı. Kapıdan
hemşirenin doktor bey diye seslenişi ile kendine geldi;
-Hasta
yakınları geliyor, tamam bir iki dakika sonra alırsın.
Yerine oturdu derin bir nefes alarak sakinleşmeye
çalıştı. Hemşire hastanın yakınlarını içeri aldı. Buyurun, kadın ve adam doktorun masasının
önündeki sandalyeye oturdular. İki tarafında başı önlerinde susuyordu, hafifçe
kafasını kaldırıp anneye baktı ve biraz sakin gibi görünüyordu, sessizliği
bozmaya cesareti yoktu. Dalgın bakışlar arasında kadın başını kaldırıp
-
Yaşayacak mı doktor,
Yüzü alev alev yanıyor, alından boncuk boncuk terler
dökülmeye başlamıştı. Ellerini birleştirip sıkmaya başladı, ayakları ve elleri
buz kesmişti.
-
İnanın bize, biz elimizden geleni
yaptık, Allahtan umut kesilmez siz soğukkanlı olmalısınız, her şey biz insanlar
için. Sözün bitmesi ile kadıncağız koltuğa yığılmıştı.
Bu olayın üstünden yıllar geçse de dünkü gibiydi her
şey, hala o çaresiz annenin yüzünü yalvarmasını unutmamıştı. Sonraları bu
haberleri vermeye yavaş yavaş alışmıştı. Şimdi ise yine aynı durum, ilk günkü
durumdan daha da zordu. Hayatını borçlu olduğu can dostuna
altı ay ömrünün kaldığını söylemek,
- Allahım bunu nasıl yapacağım,
eli telefona gitmiyordu, daralacak gibiydi apar topar raporları
çantasına koydu. Sert ses tonuyla,
- Kızım ben çıkıyorum, randevuları iptal et.
Sekreter kızcağız ise ne olduğunu anlamamıştı bile. Uzun
yıllardır yanında çalıştığından, doktorun huyunu suyunu çok iyi bilirdi. Bu
yüzden de bu günkü davranışına bir anlam
verememişti.
- Allahallah Ahmet beye ne oldu böyle,
odanın kapısını kapatmak için kalktığında masanın dağınıklığını görünce
çok şaşırdı,
- Ne oldu acaba hiç masasını toplamadan
çıkmazdı, endişeli bir şekilde masayı toplamaya başladı. Bir yandan da
arayıp aramama arasında gelip gidiyordu. Sonunda bir şeyi bahane ederek aramaya
karar verdi.
Cep telefonundan bir kaç kere aradıysa da telefonu nu açmıyordu.
*************
Aynı tertiptiler, soğuk bir şubat ayında Cudi dağında on beş gündür terörist
peşindeydiler. Kendisi ekibin başında ağır adımlarla
ilerlediği sırada bir elin kendisini yana itmesi ile ateş etmesi bir olmuştu. Hemen
toparlandı, ekibi ateş sesi ile siper almıştı bile, arkadaşına;
- çok sağ ol, hayatımı
kurtardın
- Şimdi sırası değil, hadi
şu cehennemden çıkalım,
Yaklaşık bir saat boyunca aynı kayanın arkasında omuz omuza mücadele
etmişlerdi. O günden sonra birbirlerinden kopmadılar, bu dostluğu koparmayı
hayat bile denemedi. Ta ki bu olaya kadar.
-Hey gidi günler, su gibi geçmişti. Yanda
ki arabanın korna sesi ile kendine geldi,
Elini kaldırarak özür diledi, fakat arabada ki adam avazı çıktığı kadar
bağırıyordu. Aldırış etmedi, etrafına bakarak nerede olduğunu anlamaya çalıştı.
Buraya nasıl geldiğini bilmiyordu.
-
En iyisi bir kenara çekip kendimi toparlamalıyım.
On onbeş dakika sonra
sahil kenarına park etti. Arabadan inmeye hazırlanırken telefonunda
sekreterinin dört defa aradığını gördü. Merak ettiğinden aradığını bildiği için
geri dönüş bile yapmadı. Sarayburnu nu çok severdi, ne zaman hayatlarında bir
boşluk hissetseler buraya gelirlerdi. Bu bir nevi kendilerini deşarj
etme yöntemleriydi. Saatlerce sessiz bir şekilde denizi seyre
dalarlardı. Bu sessizliği Salihin
-Haydi dostum gitme vakti sesi
bozardı. Aslında bu söz kendini toparla demekti. Arabaya atlayıp hayata
kaldıkları yerden devam ederlerdi.Sessizlik ancak bir dostla
paylaşılabilirdi.. Bundan sonra bu sessizliği kimle paylaşacaktı.
Deniz, ne çarşaf gibi
sakin nede hırçın dalgalıydı. Onda da bir gariplik vardı. Dalgalar isteksiz bir
şekilde kıyıya çarpıyordu. Dalgaların
kıyıya vuruşunda hüzünle birlikte içten içe bir isyan var gibiydi. Galata
kulesini seyrederken Nazımın dizeleri ağzından dökülmeye başlamıştı,
ben içeri düstüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.
ona sorarsanız : “lafı bile edilmez, mikroskobik bir zaman.”
bana sorarsanız : “on senesi ömrümün.”
bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştüğüm sene.
bir haftada yaza yaza tükeniverdi.
ona sorarsanız: “bütün bir hayat.”
bana sorarsanız : “adam sen de, bir iki hafta.”
Bu şiiri ikisi de çok severdi. Kimimize göre kısa olan hayat, kimimize göre uzun bir ömür.
- Ben bu yaşamın neresindeyim
sen neresindesin Salih, diye mırıldandı.
Arkadaşını aramaya karar verdi. Telefon elinde sağa sola çevirerek oynuyor,
bir yandan da telefonda bir şey belli etmemeliyim diye düşünüyordu. Numarayı
çevirdi,
- Salih ne haber dostum
- İyilik de, senin sesin pek
iyi değil, hayırdır ofiste değilmisin.
- Dışardayım, yoğun bir gündü
biraz erken çıktım.
- Sende gelsene sahildeyim,
- Anlaşıldı sen pek iyi
değilsin, geliyorum..
Omzuna dokunan bir elle kendine geldi.
-
Ne bu dalgınlık, hiç görmüyorsun bile, gemilerin mi battı.
İki dost kucaklaşırken, bir yandan da hal hatır sormaya devam ettiler.
-
Bildiğin gibi zor geçen bir gün,
-
Tamamda bu kadarda olmaz ki arkadaş kendine gel.
-
Hadi Nazımın dörtlüğünü söyleyelim. İki arkadaş bir ağızdan dörtlüğü
tekrarladılar,
-
Ahmet uzatma artık seni tanırım, neyin var. İş yoğunluğu seni bu hale
getirmez. Salih biliyordu arkadaşı sustuysa konuşturmanın mümkün olmadığını,
onun için oda sessiz bir şekilde beklemeye başladı.
Bu seferki sessizliği Ahmet in sorusu bozdu.
-Tanışalı kaç yıl oldu.
- Yirmi yılı devirdik.
- Zaman çabuk geçiyor,
- Boş ver geçsin, nasıl olsa her şeyin bir sonu
var.
Arkadaşından son bir senedir buna benzer sözleri duyuyordu, nedense
kendisinde bir bezginlik ve bıkmışlık vardı. Ona göre nedensizdi, çünkü Salih’in
hayatı, işi çok düzgündü. Bu güne kadar herhangi bir bıkkınlık bile duymamıştı.
Bu sözleri ehemmiyetsiz buluyordu.
Yüzü birden bembeyaz kesildi, alnından boncuk boncuk terler dökülmeye
başlamıştı, arabaya yöneldi çantasından raporları çıkardı. Arabanın kapısını
kapatıp arkadaşının yanına geldi.
-
Benim raporlarım mı?
Aslın da sen bu işi çok abarttın Ahmet, sadece biraz yorgunluk ve stres,
boş ver her şey olacağına varır.
Ahmet cevap vermedi sadece dalgın dalgın yüzüne baktı
ve başını öne eğdi. Salih bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.
-
Tamam hadi söyle ters giden ne var.
-
Tıp sürekli ilerliyor, ümitsizliğe kapılmamak lazım.
Bu konuda uzman bir hoca var onunla da görüşeceğim.
-
Tamam söyle.
-
Tümör iyi huylu çıkmadı….Derin bir sessizlikten sonra
-
Ne kadar ömrüm var.
-
Altı ay
Salih hiç istifini bozmadı, yüzünde üzülme ya da isyan
adına hiçbir ibare yoktu. Soğukkanlılığı devam ediyordu,
-
Tamam ne yapalım, azıda bir çoğu da. Biz önümüzdeki
altı aya bakalım.
-
Allahtan ümit kesilmez, beklide ben yanılıyorum. Bunu
da atlatırız.
-
Tamam hadi gidelim yeter bu kadar, bir yemek yiyelim.
Arkadaşının böyle bir tepki vermesini hiç
beklemiyordu. Çok soğukkanlılıkla karşılamıştı olayı.
************
Eve geldiğinde her yer zifiri karanlıktı, salon da ki lambanın birini
yaktı, bir kadeh doldurup koltuğa
oturdu. Yüzünde sakinlikle birlikte hafif bir hüzün vardı. Aslında duydukları
onu pek üzmemişti. Son zamanlarda yaşamak için kendinde bir neden görmüyordu, yaşamında ki tekdüzelikten olsa gerek yaşam
sıkmaya başlamıştı. Elinden geldiği kadar insanlara yardımcı olmaya çalışmıştı,
toplumun sosyal sorunları ile yakından ilgilenmiş ve kendi çapında bunları
çözmeye çalışmış, tüm çözüm faaliyetlerinde aktif olarak yer almıştı. Kendince hayattın yüklediği tüm görevleri
yerine getirmişti. Bu düşüncelerden dolayı duyduğu habere çok üzülmemişti, onun
için zor olan sonu beklemekti. Hayatta beklemekten hep nefret etmiş olsa da
yaradan yine beklemeye mahkum etmişti. Bir çınar gibi ayakta birilerine yardım
etmek için koşuştururken ölmeyi tercih ederdi.
-
Beklemek istemiyorum diye mırıldandı.
Bu ruh halinden Ahmete de bahsetmemiş, anlamaması için çok çaba sarfetmişti.
Karmaşık düşünceler içinde koltukta uyuya kaldı. Gözlerini açtığında saat
sabahın yedisiydi. Bir müddet boş gözlerle eşyaları seyretti. Duş
alıp sahile gitmek için hazırlanmaya başladı. Aynada kendisi ile yüz yüze
geldi. Yüzünü görmek istemeyen cüzamlı gibi yavaşça başını kaldırıp kendisini
seyretti.
- Ne yapacaksın şimdi, gün gün sayıp kalan
ömrünü mü dolduracaksın.
****
Gazete bayisinden bir kaç gazete alıp, çay bahçesine şöyle bir göz attı,
hangi masaya oturacağına karar veremeyen müşteri gibiydi. İş günü olduğundan
günün bu saatinde nerdeyse tüm masalar boş sayılırdı. Bir iki masada lise
ve üniversite öğrencileri vardı. Gençlerin umut, neşe dolu sesleri
onu rahatsız etti. Dip köşede ki masaya oturdu. Bundan bir iki sene önce
olsaydı neşeyle gençlere günaydın der, bir iki dakika sohbet edip şakalaşırdı.
Şimdi ise seslerinden rahatsız olmuştu. Nerdeyse biraz sessiz olun demek
geliyordu içinden.
Esmer,zayıf on altı yaşlarında ki garsona seslenerek,
- Oğlum bir çay getir.
Gazeteleri masanın üzerine koyup, dalgaların kıyıya vuruşunu seyretmeye başladı.
Garson çocuğun,
- Simit, börek başka bir şey ister misin abi sesi ile kendine
geldi.
- Sağ ol istemem,
Gazetelerden birini açıp okumaya başladı, bu gün köşe yazılarına ya da ekonomi
sayfasına bakmak istemiyordu. Gazetelerin ikinci sayfasını hayatında taş çatlasa
ancak bir kaç defa okumuştu.
Çayından bir yudum alırken ikinci sayfada ki bir haber gözüne ilişti.
15 yaşında ailesinin zoru ile kendisinden yaşca büyük birisi ile
evlendirilen, sonrada koca dayağına dayanamayan genç bir
kadının intiharını yazıyordu.
- Yaşam herkese eşit olanaklar sunmuyor, ne dersin
bu ana babaya asıl bunları asacaksın, sonrada kocasını.
Diğer gazetelerinde ikinci sayfa haberleri de, bu olaya benzer
intihar, aldatma, intikam, kıskançlık duyguları ile işlenen cinayet haberleri
ile doluydu. Bir anda intihar etmenin nasıl bir ruh hali ile işlenebileceğini
düşündü. Tüm intihar olayları çaresizlik içinde olan, bir çıkar yol bulamayan,
zayıf karakterli kişiliklerin başvurduğu kaçış yolu olduğunu kendisi çok iyi
bilse de, aslında oda bir kaçış yolu arıyordu. Kafasından çeşitli intihar
yollarını denemek geçti. Fakat hiç
birini kendisine yakıştıramadı, böyle günleri beklemekte kolay olmayacaktı.
Son gazeteye de göz atarken, garson başına dikilmiş,
-
Abi tazeleyim mi
Bir yandan da başını uzatıp gazetede ki haberi okumaya çalışıyordu.
-Adama bak karısını
öldürtmek için kiralık katil tutmuş, tabi bu yabancılarda cesaret ne gezer,
katile yaptırıyorlar. Madem aldatıyormuş, namusunu kendin temizlersin.
- Ne diyorsun delikanlı
- Abi şu haberi diyorum,
karın seni aldatsa katil mi tutarsın, paşa paşa kendi elelrinle verirsin
cezasını, delikanlılıkta var mı böyle bir şey.
- Tamam tamam sen bırak
çayımı,
On altı yaşlarında ki garson çocuğun bitirim konuşmalarına kızsa da
biryandan da hak vermiyor değildi.
-Aldattı diye kiralık katil
tutmak kimin aklına gelir, bizim çocuk aslında çok haklı diyerek haberi okumaya
başladı. Gazeteyi kapattı, kiralık katilin cesaret edemeyen insanlar için iyi
bir fikir olduğunu düşündü. Çayından son yudumu alarak gazeteyi toplamaya
başladı. Bir yandan da okuduğu haberi düşünüyordu. Saatine baktı,
- Biraz daha oyalanırsam randevuya geç
kalacağım, kimsenin bu olaydan haberi olmamalı.
Çay parasını bırakıp, çıktı, taksi
çevirmek için caddenin karşısına geçti.
Muayenehanesi Nişantaşın da idi, müşterileri üst tabakadan idi. Genelde psikolojik sorunları bir birine
yakındı, her şeye sahip olmanın verdiği boşluk, ilgisizlik, üstün olma arzusu
ve ilişkilerde ki samimiyetsizlikten kaynaklanan sorunlar bireylerde zamanla
psikolojik problemlere dönüşmeye başlamıştı. Kendilerine fanustan yeni bir
dünya yaratıp çevrelerinde nelerin olduğundan haberleri olmayan bu insanlar,
zamanla düştükleri boşluklarda artık boğuluyorlardı. Bu sabah da sorunları
nerdeyse aynı olan iki müşterisine randevu vermişti.
-Nişantaşına lütfen.
Sekreterini arayıp yolda olduğunu
haber vermek için telefonu çıkardı.
-
Hay Allah kapatmıştım, beni aramıştır.
Telefonu açması ile peş peşe arandığını gördü. Hayat yine aktığı gibi
akmalıydı. Son aramaya bastı.
********
Ahmet ise sabahın sekizinden beri arkadaşına ulaşmaya çalışıyordu. Defalarca
cebini, evini aramış cevap alamayınca eve bakmaya gelmişti.
Birkaç kez zili çaldıysa da kapı duvardı, ne açan vardı nede içerden sesler
geliyordu. Aklına kötü şeyler getirmek istemese de şeytan rahat durmuyor,
olmadık düşünceleri aklına sokuyordu. Elini kapının pervazına dayayıp, Salih’in
kendisine zarar vermiş olabileceğini düşünüyordu.
- -Umarım bir delilik yapmamışsındır.
Ne yapacağına karar veremiyordu, polise gitse aldırış etmezlerdi bile,
-
Gece evine sen bırakmışsın, görüşmeyeli şunu şurasında sekiz saat olmuş,
çocuk değil ya bu koskoca kırk sekiz yaşında adam,
Diye çıkışacaklarını adı gibi biliyordu.
- - Çilingir çağırsam oda bir dert diye söylendi. Polisler çıkışırsa çıkışsın
en iyisi karakola gitmek, diyerek merdivenlere yöneldi.
Telefonu çalıyordu. Salihin
aradığını görünce
- -Eh be nihayet neredesin sen kaç saattir sana ulaşmaya çalışıyorum,
- -Merak etme bir şey yok, işe gidiyorum, hava almak için çıkmıştım, telefonu kapalı unutmuşum.
- -Bir delilik yaparsın diye endişelendim.
- -Yok ne deliliği, her şey yolunda
- -Sonra görüşürüz,
- -Tamam
Muayenehanesine geldiğinde hastasının gelmemiş olduğunu gördü.
Sekreterinden bir kahve istedi, bilgisayarın başına oturup bir şeyler
araştırmaya başladı, bir yandan da notlar alıyordu.
On onbeş dakika sonra hastası gelmişti, yan odaya geçip hastasını dinlemeye
başladı. Hastası için aldığı notların yanına kodlarla bir şeyler yazıyordu.
Birkaç gün sonra evin yüz metre aşağısında ki telefon bayisine uğrayarak
yeni numara ve telefon alıp evine gitti.
Son günlerde topladığı bilgileri yazdığı not defterini çıkardı, son defa
bilgileri kontrol etti ve sim kartını takıp hafızasından numarayı çevirdi. Evde
yalnız olmasına rağmen telefonda ki kişi ile kısık bir sesle konuşuyordu.
Birisi görse evde birisinin olduğunu bu yüzden onun duymaması için sessiz konuştuğunu düşünürdü.
- -Böyle bir iş için ne kadar istersin.
- -Kırk bin lira, peşin alırım.
- -Tamam,
- -Kişi hakkında ki bilgileri iki hafta içinde göndereceğim. Parayı da, salı
günü kurye getirir.
- -Tamam.
Telefonu kapattı, tamamdır bu iş. Büyük bir yük kalkmıştı omuzlarından.
Rutin hayatına devam etmeye başladı, pazartesi günü muayenehaneye gelince ilk
işi bankayı arayıp talimat vermek oldu.
- -Öğleden sonra çekebilirsiniz,
- -Tamam dört gibi gelirim
Çektiği paraları bir paket yapmış kuryenin gelmesini bekliyordu, sekreteri
kapı’dan
-kurye geldi Salih bey,
- -İçeri al lütfen
Çekmeceyi çekip yazılı adres kağıdını aldı ve kurye ye
- -Paketi burada yazılı olan adrese saat ikide teslim edeceksiniz.
-
T-amam, merak etmeyin saat ikide paket teslim edilmiş olacak.
Kurye odadan çıktıktan sonra koltuğuna oturdu, nedenini bilmediği bir his
kaplamıştı içini, pişmanlık olmayan fakat huzurda vermeyen bir duyguydu.
Çıkmak için hazırlanmaya karar verdi, son defa gelen iletilerini kontrol
etmeye karar verdi, iletiler arasında çok önemli yazan iletiyi fark etti,
- -Buda ne ki,
Gönderen kişiyi tanımıyordu, herhalde ürün tanıtımı, dikkat çekme için
önemli yazdıklarını düşündü, tanımadığı iletileri genelde açmaz silerdi bunu da
sildi.
Bir iki gün sonra aynı iletiyi tekrar aldı,
-
Tekrar göndermişler, iletiyi açıp okumaya başladı.
Hocam merhabalar,
Bir iki gün önce size yazmıştım. Beni hatırlamanız zor olacak biliyorum, Ankara
Üniversitesinde psikoloji bölümünde ders verdiğiniz dönemde sizinle bitirme
tezim olan 'çalışma hayatında ki kadınların yaşadığı sorunların, yaşamlarına
etkileri' araştırmayı birlikte yürütmüştük. Mezun olduktan sonra da sizin
makalelerinizi ve katıldığınız sosyal projeleri takip etmeye çalıştım. Şimdi
İstanbul da sığınma evlerinde kalan kadınlara sağlanan psikolojik destek
projesinde iki yıldır görev almaktayım. Fakat yeni uygulama
ile kadınlarımıza verilen bu destek kaldırılacak. Psikolojik desteğin
kaldırılması ile kadınlarımızın iç dünyasında meydana gelen yıpranmalara bir
çözüm bulunmadan topluma kazandırmanın mümkün olmadığını düşünüyorum.
Sizden bu sosyal projede bana destek vermenizi, kadınlarımız adına rica
ediyorum.
Yardım ve desteklerinizi bizden esirgemezseniz, bizleri çok mutlu edersiniz.
Saygılarımla;
Elif Sever
İletiyi okuduktan sonra, üniversitede ders verdiği yılları
hatırladı. Çalışma hayatında en keyif aldığı yıllardı, askerden yeni
gelmiş asistan olarak çalıştığı dönemlerdi. Öğrencilerle arası çok iyi
olan idealist öğretim elemanıydı. Öğrencilerle arasının iyi olmasında ki
en önemli sebep yaş farkının çok olmamasından dolayı onların seviyesine
rahatlıkla inebilmesiydi. Elifi ise hemen hatırlamıştı,
-o zamanda toplumun sosyal sorunlarına ilgi duyan bir
öğrenciydin
Onun hazırladığı tezi, ikinci kitabında kaynak olarak kullanmıştı.
Bilgisayarını kapatırken,
- neden olmasın,
Son defa yardım isteyen birisine yardım etmenin kendisine iyi geleceğini
düşündü. Saat yedi olmuştu,
Sevgili Elif,
Okul yıllarında da sosyal konulara ilgi duyan bir öğrenciydin, çalışma
hayatında da böyle bir projede yer alman beni çok mutlu etti, sana yardımcı
olabilmeyi elbette isterim,
yazarken bir yandan da neler
yapılabileceğini düşünüyordu
Kapının sesi ile kendine geldi
Sekreteri kapıdan
-Salih Bey, saat yediyi geçiyor, siz kalacak mısınız?
- tamam, sen
çıkabilirsin, ben biraz daha kalacağım
Sekreteri iyi akşamlar diyerek yavaşça kapıyı çekti,
-hayret bu adam yediden
sonra acil bir şey olmasa bağlasan durmazdı.
Yazıya ara verip, koltuğa yaslanıp ellerini kafasının arkasında
birleştirerek nasıl bir çözüm bulunacağını düşündü, kafasında bir çözüm
bulmadan Elifi umutlandırmak istemiyordu, sığınma evlerindeki kadınları
görmeden dinlemeden çözüm bulmanın doğru olmayacağını düşündü.
- İşin içinde olan Elif, belki de onun çözümü vardır.
Doğrularak iletiye kaldığı yerden devam etti,
Bunun için çözüm yolarını bulmak gerekli, sana yardımcı olmak beni de mutlu
eder.
Umarım bu çalışmanda başarılı olursun,
Sevgilerimle
Hocan.
*****
Ertesi sabah Elifin iletisini gördü;
Hocam beni kırmadığınız için teşekkür ederim, neler yapılabileceğini
konuşmak için, sizin içinde uygunsa yarın sizi saat iki de Beşiktaş
ta ki çay bahçesinde bekleyeceğim geldiğinizde beni bu numaradan
arayabilirsiniz sizi karşılarım. Eğer müsait değilseniz sizin uygun
olduğunuz bir zamanda ofisinize gelebilirim.
Çok teşekkür ederim,
Elif
Gülerek,
- sabırsız kız hiç de zaman kaybetmiyor.
Aslında kendiside sabırsız biriydi, sabırlı, olgun biri gibi
konuştuğunun farkına varmamıştı.
- -Yarın, öğleden sonraki randevularımı
iptal eder misin?
- -Fakat Yeşim hanımın randevusu,
- -İptal et.
Elife yarın geleceğine dair cevap yazmaya koyuldu.
Geleli on beş dakika olmuştu, sürekli etrafı kolaçan ediyordu. Kapıda
saçlarına beyazlar düşmüş, hafif kilolu, spor klasik giysili birini fark etti
dikkatli bir şekilde baktı, ayağa kakıp el salladı.
Salih de, Elifi fark etti, hızlı
adımlarla masaya yöneldi.
- -Merhaba hocam, beni kırmayıp geldiğiniz için teşekkür ederim, hiç
değişmemişsiniz
- -Yapma şimdi baksana yaşlandım, nerdee okuldaki halim
- -O kadar olsun hocam, yinede çok iyisiniz, tez canlılığınızdan bir şey
kaybetmemişsiniz.
Bir saat kadar okul yıllarından, hocalardan bahsettiler. Salih’in bu
konuşmadan mutlu olduğu belliydi, son bir yıldır ilk defa yüzünde yapmacık
olmayan huzurlu bir gülümse vardı.
- -Hadi şimdi konuyu anlat bakalım, bu kadar gevezelik yeter.
Bu söz üzerine Elif hararetli bir şekilde konuyu anlatmaya başldır.
-Sığınma
evlerine koca, baba, abi dayağı, küçük yaşta evlendirilenler, aile ve töre
baskısı yüzünden gelen birçok kadın var. Fiziki hasarları toparlamak kolay
fakat iç dünyaları param parça maalesef, toparlamak da o kadar kolay olmuyor. Bunun
için altı aydır psikolojik destek vermekteyiz, destek sonucunda kendisine
ulaşabildiğimiz kadınlarda bariz ilerlemeler var. Kendilerine güvenmeye
başladılar, geleceğe daha umutlu bakıyorlar. Bu uygulama yetersiz kaldığını
düşünürken geçenlerde bakanlıktan bir yazı geldi, uygulamayı tamamen
kaldıracaklar.
- -Peki ne yapmayı düşünüyorsun
- -Bakanlığa dilekçe yazmak, durumu anlatmayı düşündüm.
- --Siz ne dersiniz,
- -Madem bu uygulama olumlu sonuçlar veriyor, o zaman yolumuza devam edeceğiz,
tamamı mı?
- -Seve seve
- -Hastalarım arasında hatırı sayılır kişiler var, onlarla konuşayım, bakanın
danışmanından bir randevu ayarlayalım önce, sonra gidişata bakarız.
- -Şimdi sığınma evlerine gidip durumu görelim.
- -Tamam hocam araba hemen yan tarafta,
İkisi de bir şeyler yapabilme umuduyla alel acele kalkıp arabaya yürüdüler.
Danışma da ki görevliye, kimlik kartını gösterip hocası içinde misafir
kartı aldı ve ikinci kata çıktılar. Elif hocasını bir odaya aldı
- -Hocam siz burada biraz dinlenin ben bir bakayım müsait olanlarla konuşmaya
başlarız.
- -Tamam sorun değil,
Salih beklerken içinde ki fırtınaların son bulduğunu, içini kaplayan
huzurun ve mutluluğun farkında değildi. Yapılabilecekleri düşünüyor, bunlara
kafasında bir sıralama yapıyordu.
Elleri ceplerinde pencereye yöneldi, tüm kadınların yüzlerinde zoraki
mutluluğun imarelerini görmemek için kör olmak gerekliydi. Bahçenin ücra
köşesine oturmuş elinde kat kat kıvrılmış bir kağıt parçasını okur gibi görünen
on üç on dört yaşlarında bir kızcağız dikkatini çekti. Çok masum, bembeyaz bir
yüzü, iki tarafından bolca örülmüş örgüleri olan beyaz bir güvercin gibi ürkek
bakışlarla etrafa bakıyordu. İlk önce bu kızla konuşmak istedi.
Bu sırada Elif odaya girdi,
-Tamam hocam, ilerleme kat
ettiğimiz bayanlardan ikisi ile konuşabilirsiniz. Size hikayelerini ve ilk
günkü düşünceleri ve iki ay sonraki düşüncelerini anlatacaklar.
- Elif şura da ki kızın adı
ne, niçin burada
- Hocam kimseyle konuşmuyor
- Sadece buraya geliş sebebi
intihara teşebbüs olarak yazıyor ama bunun sebeplerini bilmiyoruz. Bir haftadır
da hiç ziyaretçisi gelmedi.
- Onunla konuşmak istiyorum.
- Kimseyle konuşmuyor
- Bi deneyelim bakalım.
Salih kızın karşısında ki sandalyeye oturur. Kız ürker, kollarını
kavuşturarak, hafifi hafif sallanmaya başlar.
-
Kızım korkma, adın ne senin diye sorar, cevap yok kız duvar gibidir,
duymamış gibi sallanmaya devam eder.
-
Benim adım Salih, doktorum istersen doktor abi diyebilirsin.
-
Bu kağıtta ne var bakabilir miyim? Kağıdı kollarının arasına alarak
kollarının sıkıca kapatır.
-
Benden korkma sana yardım etmeye istiyorum, cevap yok. Tamam korkma yarın
yine geleceğim o zaman konuşalım olur mu?
Kısa bir süre, cevap almak yada hareketle tepki vermesini bekler,
alamayınca beş on metre arkada bekleyen Elife geri döner,
-
Daha çok küçük, kim bilir ne travmalar geçirdi bu hale geldi. Bu kızcağızı
topluma kazandırmaya çalışalım,
-
Tamam hocam, tedaviye cevap vermeyebilir, bu sizi üzmesin.
-
Hayır her hasta gerekli ilgiyi görürse cevap verir.
Dört saattir sığınma evindeydi, bıkmadan usanmadan kadınların yaşamlarını
dinliyor bir yandan da Elife notlar aldırıyordu. Saatin dokuz olduğunun
farkında değildi, hastalarının kır dakikalık seansların da daralacak gibi olur
zor sabrederdi, saat yediye kadar kaldığı da nadirdi. Şimdi ise dinlemekten
bıkmamış, saatten bile haberdar değildi. Elifin sesi ile kendine geldi.
- -Hocam sizi bilmeme ama ben çok yoruldum ve acıktım bu günlük yeter mi?
- -Saat kaç oldu
- -Dokuz
- -O kadar oldu mu? Tamam çıkalım.
- -Önce isterseniz bir şeyler yiyelim, buraya yakın bir lokanta var.
- -Pekiyi olur bende acıkmışım.
Yemeklerini yerken Salih Elife yarın için, durumu anlatan dilekçe yazmasını
söyler, bakanın danışmanından alınacak randevu tarihine kadar öğleden sonraları
sığınma evine gelinecek, sorunlara göre kadınlara seans ve uygulanacak tedavi
yöntemleri üzerine çalışmalara başlamaya karar verdiler.
- -Elif, küçük kız beni çok etkiledi,
çocuk yaşta bu kadar travma mümkün değil
- -Sormayın hocam, kim bilir neler yaşadı, ne hayatlar var.
- -Onu kazanmanın yolunu bulalım.
- - Hocam ben size demiştim eskisi gibisiniz, sizde ki bu enerji, istek hiç
değişmemiş, sınav kağıtlarını toplarken 'çabuk olun tembeller' derdiniz unuttunuz
mu?
Nedensiz olarak ikisi de gülmeye başladı, umutların bittiği karanlık bir
yolun sonunda iğne deliğinden sızan ışığın verdiği umudun yüzlere
yansımalarıydı.
- -Ben sizi evinize bırakırım
-
Olur, hesap ödeyip kalkarken Salihin telefonu çaldı
-
Ooo Ahmet arıyor, onu arayacaktım unuttum, söylenmeye başlar.
- -Alo, Ahmet nasılsın
- -Ben iyiyim de sen arayacaktın,
- -Kusura bakma işe daldım, unutmuşum
Ahmet arkadaşının sesindeki canlılığı hemen fark ettiğinden üstüne gitmek
istemedi, bu canlılık ve isteklik onu çok mutlu etmişti
- -Hayırdır, nerelerdesin görünmedin iki gündür.
- -Şimdi dışarıdayım üniversiteden bir öğrencimle proje üzerine çalışıyoruz, o
yüzden fırsat bulamadım.
- -Sorun değil yarın sana uğrarım, konuşuruz, tutmayayım seni.
-
-Fakat yarın ikiye kadar
muayenehanedeyim
- -Sabahtan uğramaya çalışırım. Kendine iyi bak
- - Sende, iyi akşamlar.
Eve gelir gelmez yatmaya hazırlandı. Uzun zamandır ilk defa hemen
uyuyacaktı. Derin uykunun arasında
birden gözlerini açar ve ne olduğunu
anlayamaz,
- -Hayırdır, buda neyin nesi, rüya filanda görmedim, sanki biri seslendi gibi
geldi
Sığınma evindeki küçük kız, o günde hiç kimseyle konuşmamış, bir köşede bir
iki lokma yiyip odasına yatmaya gitmişti. Katlı gazete sayfalarını yastığın altına
koyup, yorganı üstüne çekti, dizlerini karnına doğru toplayıp kıvrıldı.
Yaşlı insanlar küçük kızı çevreleyip, bağırıyorlar bir köşeye sinen kızcağızı
yumruklarken, sabahki doktor kızı, gözü dönmüş insanların elinden kurtarır.
- -Yapmayın ne olur, ben bir şey yapmadım.
Kız bağırarak kan ter içinde uyanır, onun bu çığlıklarına odada arkadaşı
- -Ne oldu, al bir bardak su iç kendine gel.
Kızcağız doktor, doktor diye mırıldanıyordu.
- -Ne dedin anlamadım, bir şeymi istiyorsun.
Küçük kızı başı ile hayır işareti eder, yavaşça başını yastığa koyar.
****
Ahmet’e olanlardan bahsederken bir yandan da çıkmak için hazırlanıyordu.
- -Daha zamanın var, acele etme
- -Elifle buluşmadan önce bir şeyler almak için alış veriş merkezine
uğrayacağım.
- -Tamam o zaman birlikte çıkalım,
İki tarafına bakınan Salih ne alacağına karar veremez. Tezgahtar yardımcı
olmak için birkaç tane elbise modeli gösterdi.
- -Bu elbiseye ne dersiniz,
- -Aslında olabilir, fakat beyazı var mı?
- -Elbette
Paketini aldı, kitapçının önünden geçerken biraz duraksadı, vitrinde ki
rengarenk boyalar dikkatini çekti, küçük kızın konuşmak yerine, hissettiklerini
resimle daha kolay anlatabileceğini düşündü. Boya kalemi, resim defteri ve bir
hikaye kitabı aldı.
Sığınma evine geldiğinde Elif çoktan gelmişti, hazırladığı dilekçeyi okudu,
birkaç ilaveden sonra temize çektiler.
- -Elif üç dört gün sonra Ankara ya bakanla görüşmeye
gidebiliriz. Sunacağımız dosyayı hazırlamaya başlayalım.
- -Tamam hocam yarın hazırlamaya başlarım, çok çabuk oldu, bu kadar erken
olacağını beklemiyordum.
- -Sen dün belirlediğimiz iki hasta ile seanslara başla, ben küçük kıza bakıp
geleceğim.
- -Hocam hiç vazgeçmiyorsunuz.
Salih kız için aldığı paketlerin bulunduğu çantayı alarak bahçeye çıktı.
Küçük kız, dün bıraktığı yerdeydi, sanki hiç yerinden kıpırdamamıştı.
- -Oturabilir miyim?
Babası yaşında ki bir insan oturmak için kendisinden izin istemesi ona çok
tuhaf geliyordu, oysa babası kızkısmısı oturup durmaz diye bir yumrukla
yerinden nasıl da kaldırmıştı. O yumruğun acısını omzunda hissetti, omzunu
önüne doğru indirdi.
-
Kızım korkma sadece oturacağım,
Yavaşca karşısına oturur, önce elbise paketini uzatır.
- -Bunlar senin için, olmazsa değiştiririz.
Kız hiç tepki vermez. Boya kalemlerini, resim defterini, kitapları görünce
gözleri bir anda değişir, onları seyretmeye başlar.
- -Bunların hepsi senin, istediğini yapabilirsin, konuşmak istemiyorsan
istediklerini çizer, yazarsın. Benimde insanlarla konuşmak istemediğim zamanlar
olur, oturup resim çizer, yazı yazar, rahatlarım. Seni de rahatlatacak
göreceksin.
Elif ise bir hafta önce gelen, Zeliha’nın hikayesini dinliyordu.
- -On altı yaşında zorla evlendirildim, benden on beş yaş büyüktü, ilk bubamla
eve geldiğinde gördüm, bakışlarında ki ifadeden çok korkmuştum. Ben o eve kuma
olarak gidecektim, zaten ilk gördüğümde tiksinmiştim. Çayı verip odadan çıktım,
ne konuştuklarını merak ettiğim için kapı aralığından onları dinledim, bir
şeyin pazarlığını ediyorlardı.
-
En son on bin olur,
-
Tamam anlaştık, ben onların alış veriş için pazarlık yaptığını düşündüm,
oysa bubam beni satıyormuş, o parayla inek aldı. Anama yalvardım, beni verme diye
ama ne fayda anamı dinler mi. Dövmeye ilk günden başladı,
- -Peki babanlar dövdüğünü biliyor mu, söyledin mi, niye dövüyorsun diye
sormadın mı?
-
Ah Elif abam söylesem ne değişecek sende, zaten en son anamı gördüğüm de,
yüzü gözü mosmordu, erkektir döver, dışarıda canı sıkılmıştır, hırsını senden
çıkarır. Niye dövüyorsun diye hele bir sor daha beter döver o zaman.
- -Peki buraya nasıl geldin,
-
En son dövdüğünde bayılmışım, çocuklar ayıltamamış komşular gelmiş hemen
hastaneye getirmişler.
- -Hastaneye getirirlerken seninki ne yaptı,
-
Boyu devrilsin ne yapacak, çekip gitmiş, hastane de ki doktora yalvardım beni çıkarma,
geri dönersem öldürür diye, bubama telefon etti, giden kız geri gelmez diye
haber gönderdi, kabul etmedi. Sağ olsun o doktora tuttuğunu altın etsin, beni
buraya yerleştirmek için çok uğraştı.
Elif hocasını merak
etti, cama yönelerek dışarıya baktı. Hocası sürekli kıza bir şeyler
anlatıyordu. Hayal kırıklığına uğrayacağını düşündü. Tekrar yerine geri döndü,
- -Kaç tane çocuğun var.
- - İki dane, biri kız biri erkek, gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
- -Ağlama neden ağlıyorsun
- -Nasıl ağlamayayım, yirmi gündür görmedim, burnumda tütüyorlar.
- -Onları görmek istiyorsan görebilirsin,
- -Ya beni bulursa, gelir alır ne olur beni ona verme
- -Merak etme sen istemedikçe buraya gelemez,
- -Ne iş yaparsın, elinden ne gelir..
- -Güzel yemek yaparım, nakış yaparım, kazak örerim
- -Tamam o zaman dikiş, nakış atölyemiz var, hocasıyla konuşalım sende katıl,
çocuklarını da en kısa sürede görmeye getireceğim.
O sırada Salih içeriye girdi, Zeliha ise erkek görünce ürkmüş, yüzünü korku
kaplamıştı.
- -Korkma o benim hocam, hem doktor bizlere yardım edecek.
Elifin açıklaması onu rahatlatmamıştı, ürkek bir şekilde çekinerek başı
önde dışarı çıktı. Elif üzgün bir şekilde arkasından baka kaldı.
- -Nasıl gitti Elif,
Elif durumu aldığı notlardan kısa
kısa anlattı.
- -Peki ne yapacaksın
-Önce atölye faaliyetlerine katılsın, yaptıkları işleri satışından bir
şeyler kazanırsa, kendine güveni gelir, rahat uyuması için bir iki ilaç
tedavisi uygulayacağım, en önemlisi çocuklarını görmeye ihtiyacı var, bunun bir
yolunu bulmalıyız hocam,
- -Siz ne yaptınız
- -Çok zor olacak, kim bilir neler yaşadı..
- -Çocuklarını nasıl getirebiliriz?
- -Yarın atölyeye başlasın, haftaya buna bir çözüm düşünürüz.
Küçük kız boya kalemleri paketini açmaya çalışıyordu, bir yandan etrafına
tedirgin tedirgin bakıyordu.
- - Hocam çabuk gelin
- -Ne oldu
- - Gelin gelin, ama kendinizi belli etmeyin, küçük kıza bakın.
Salih kızın boya kalemlerini açmaya çalıştığını görünce çok sevindi, onun için
bu ilk adım çok önemliydi.
- -Arkası çorap söküğü gibi gelir, yinede çok kolay olmayacak, hassas olmamız
gerekli.
****
Uçak kalkışa geçmişti, Elif bakana sunacakları dosyanın son kontrollerini
yapıyordu.
- - Sizce bakan olumlu karşılar mı? Karşılamazsa yardıma ihtiyacı olan bu
insanları ne yapacağız.
- -Hayatta her şeyin bir çaresi vardır. Baksana bir hafta da neler değişti.
- -Doğru söylüyorsunuz, bizim ufaklık nasıl,
- -Bir şeyler çizmeye başladı, sürekli yuvarlak çiziyor, dün yanına uğradım, iki gün görmeye
gelemeyeceğimi söylediğimde üzüldü, ama bir şey öğrendim çikolatayı çok
seviyor.
Bakanlık binasına
gelmişlerdi, sekreter onları bekleme salonuna aldı. Elif heyecanlıydı, ilk defa
bir bakan ile görüşecek hem de sonucun nasıl olacağını merak ediyordu. Çok iyi
bir sunum hazırlamıştı, bakan dosyayı inceleyince oda kendileri ile aynı
kararda olacaktı.
Salih ise sakindi, fakat
o Elif kadar umutlu değildi, dosya ne kadar iyi hazırlanmış olursa olsun,
siyasi karar ters yönde olabilirdi. Önemli olan bunun siyasi getirisi ve çıkar
çevrelerin baskıları her şeyi değiştirebilirdi.
İki saatlik görüşme
sonucunda olayın tüm detaylarını anlattılar ve dosyalarını bıraktılar.
- -Merak etmeyin bu konu hakkında gerekli olan her şey yapılacaktır, başbakana
da bu konuda bilgi vereceğim.
- -Teşekkür ederiz, bakanım
Karşılıklı iyi niyet ve temennilerini sunarak odadan çıktılar.
-
Hocam bu iş oldu gibi, bakın ne kadar ilgili davrandı
- -Hemen ümitlenme, haftaya belli olacakmış bekleyelim. Ankara’ya gelmişken
okulu ziyaret edelim mi?
- -Çok iyi olur
Bölüm başkanına bu projeden bahsettiler,
-
Bu projede çalışmak isteyen gönüllü arkadaşlara ihtiyacımız olabilir,
-
Öğrencilere ve yeni mezun arkadaşları haberdar eder yönlendiririz.
Eski günleri konuşarak okulu gezmeye koyuldular. Elif hocasının tek okulu
ziyaret etmek için gelmediğini anlamıştı, demek ki olumlu yanıt alamama
ihtimaline hazırlıklar yapmaktaydı.
- -Hocam aklınızdan neler geçiyor, buraya tek okulu dolaşmak için gelmediniz
değil mi?
- -Bir şeyler düşünüyorum, bakalım nasıl olacak
Ankara da ki işlerini iki gün içinde bitirip saat on iki uçağı ile geri
döndüler.
Küçük kız ise siyah kalemle deftere bir yüz çizmeye çalışmıştı, kalın
kaşlar, siyah gözler, sivri burunlu, korkulacak bir yüz çizmiş, sonra yüzün
üzerine çarpı çizmişti. Bir başka
sayfada ise gelişi güzel karalanmıştı. İki gündür bunlarla oyalanıyordu.
Küçük kızın, önündeki masada Elif, bayanlara bakanla yaptıkları konuşmadan
bahsediyor,
-sağlanan bu yardımın devam ettirmek için elimizden geleni yaptık.
- -Zaten biraz sonra hocamda gelecek oda size anlatır.
Küçük kız yavaşça yerinden kalkıp içeri girdi, bir süre sonra beyaz
elbisesinin içinde bahçeye geri döndü. Tüm kadınlar ona bakıyorlardı. İlk defa
başka bir kıyafet giymişti, sessizce tekrar yerine oturdu. Elif ise bunun
mucize olduğunu düşünüyordu.
Salih ise bahçeye girer girmez küçük kızı beyaz elbisenin içinde görünce
çok sevindi. Bayanlarla sohbetten sonra, küçük kıza hatırını, iki gündür neler
yaptığını sordu. Küçük kız defteri önünden yavaşça ileriye doğru itti. Salih
çizdiklerine bakıp ruh halini analiz etmeye başladı. İçeriye giren Elif, kızın odasına gitti, elinden bırakmadığı
gazetenin yanında olmadığını fark etmişti, etrafa bakındıktan sonra yastığın
altında ki kat kat kıvrılmış gazete parçasını bulup okumaya başladı.
Okumak isteyen, 6. Sınıf öğrencisinin hazin sonu; Yine töre cinayeti
Yörenin önde gelen aşiretlerinden T.A nin yine aynı aşiretten G. A ile
evlendirilmesi ile başlar, bakire olmadığı anlaşılan G.A baba evine geri
getirilir. G.A amcasının işkencelerine dayanamaz ve oğlunun yaptığını açıklar.
Aile meclisi tarafından ölüm fermanı imzalanan kız ilçedeki sığınma evine
sığınır. Aşiret tarafından rahat bırakılmaz, yetkililer tarafından başka bir
sığınma evine yollanır.
Elif gazete
de okuduklarını Salih e anlatır.
- -Kağıda çizdikleri ruh halini anlatıyor, çizmeye
çalıştığı o yüz amcasının yüzü olmalı, bu yaşta yazık yavrucağa.
Aradan bir hafta geçmesine rağmen bakandan bir haber yoktur. Danışmanına
ulaşarak durum hakkında bilgi sordular. Olumsuz haber Elifi çok üzer, Salih ise
böyle bir sonucu beklediği için Elif kadar üzülmez.
- -Üzülme başka bir çıkar yol buluruz.
- -Nasıl olacak
- -Neler yapabiliriz bir bakalım, medyanın dikkatini bu
olay üzerine toplamazsak başarılı olamayız. -Şimdi güncel gazetesinden Hakan
beye ulaşalım ve durumu anlatalım, numara burada sen alıp konuş.
- -Tamam hocam,
-Elif, Hakan beyi arayıp durumu anlatır, kısa bir röportaj’dan sonra, proje
haber yapılır ve sosyal medyada da yer
alır. Özellikle kadın derneklerinden, muhalefet partilerin kadın kolların
ilgisini çeker bir anda. Fakat en önemlisi de yıllarca yapılan haksızlıklara ve
eziyetlere sessiz kalan ya da durumlarını kabullenen kadınlar yaşadıklarını,
korkmadan konuşmaya başlamışlardı. Bu durum Elifin çok hoşuna gitmişti. Salih
ise küçük kızdaki ilerlemeleri gördükçe mutlu oluyordu. Kitap okuyor, azda olsa
konuşuyor en önemlisi tebessüm etmeye başlamıştı.
- -Hocam bu sizin başarınız, ben boşa kürek çektiğinizi
düşünmüştüm.
- -Bende bu kadar çabuk olacağını beklemiyordum. Büyük
bir hayranlık ve sevgi ile hocasına bakıyordu.
Medyanın bu konuya ilgisi haftalarca devam etmesine rağmen, bakanlık tarafında hala bir gelişme yoktu.
Küçük kız ise, diğer kadınlarla konuşmaya başlamış fakat geçmişi ile kimseye
hiçbir şey anlatmıyordu. Bu onlar için o kadar önemli değildi nasıl olsa
kaderleri bir şekilde birbirlerine benziyordu. Salih
muayenehaneyi iyice boşlamıştı, yine bir öğleden sonra gelir gelmez küçük kızın
yanına uğradı.
- -Merhaba, nasılsın
- -İyiyim
- -Ne çiziyorsun, kafasını hafifçe uzatıp bakar,
- -Gül
- -Demek ki gülü seviyorsun, bende çok severim, hele
kırmızı gülü,
bir müddet sessizlikten sonra, küçük
kız hafif sesle
- -Adım,
Salih tepki vermez normal bir olay gibi davranır
- -İsmin çok güzel, artık adını bilseler de, küçük kız demeye devam ettiler.
*****
Medyanın yardımı ile konuya ilgi fazlasıyla oluşmuştu. Yarın ki eylem için,
kadınlarla ilgili tüm kurum ve
kuruluşlar katılım için aramışlardı.
- -Yarın bayağı kalabalık olacağız gibi,
- -Evet, yarın onlar için büyük gün
- -Biraz önce muhalefet partilerin kadın kolları ve
gençlik kollarının yanı sıra milletvekillerinden de katılımlar olacağına dair
bilgi geldi
- -Çok iyi,
- -Sabahtan dövizlerin yazılmasından başka bir işimiz
kalmadı o zaman.
- - Evet, Ahmet Bey de aradı, yarın sabah buraya geleceğini söyledi.
- -Gidip dinlenelim
******
İçecek bir şeyler alıp, gönül rahatlığı içinde koltuğa
kuruldu. Camdan şehrin ışıklarını seyrederken,
bir yandan da derin düşünceler dalmıştı.
Rengarenk, göz alıcı ışıklar, fakat her ışığın ait olduğu evlerde farklı
farklı hikayeler yaşanmaktaydı, kimileri acı dolu, kederli, kimileri neşe
doluydu. Yıldızsız, kapalı bir geceydi ama bu göz alıcı şehrin ışıkları, gök yüzüne yansıyarak karanlı gök yüzünü
aydınlatıyordu. Bu karanlık yıldızsız geceler umut dolu nice sabahlara gebeydi
beklide. Bir anda ödeme yaptığı adam aklına geldi aradan nerdeyse dört aya
geçmişti, kendisinden hiç ses seda yoktu.
-
Parayı alıp kayıplara karıştı herhalde, böyle olması
iyi oldu,
Kendisini çok iyi hissediyordu, hiçbir sıkıntısı da
yoktu, Elif ve küçük kız onu hayata
yeniden bağlamıştı.. Sığınma evinde hummalı bir çalışma vardı. Herkes bahçede toplanmış, kimileri dövizlerin
yazılarını hazırlıyor, kimileri pankartları kontrol ediyor, kimileri şiddete
hayır yazan şapkaları dağıtıyordu. Bizim küçük kız ise dövizin üstüne bir
şeyler yazmaya çalışıyordu. Elif
yapacağı konuşmaya göz atarken, Salih de pencereden bu hummalı çalışmayı
seyrediyordu. Üç dört ay önce üzerlerine ölü toprağı atılmış gibi sessiz,
umutsuz kadınlardan eser yoktu. Bir şeyler için çabalıyor, neşe içinde, umut
dolu gözlerle bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturuyorlardı. Kapı aralığından
Ahmet’in
- -Herkes çok heyecanlı, sizleri tebrik ediyorum.
- -Günaydın Ahmet Bey
- -Gel arkadaşım, bende onları seyrediyordum
Ahmet de arkadaşının yanına geldi, pencereden
yarınlardan umudu olan insanlara bakmaya başladılar.
- -Bunların hepsi senin sayende oldu
Dövize yazmayı bitiren küçük kız yazıyı kontrol etmek
için kendisine doğru çevirdiğinde, pencereden bakan Salih ile Ahmet küçük kızın
döviz yazısını görünce duygulanmışlardı. Herkes bahçede toplandı önde Salih
sağında Elif ve solunda Küçük kız ve yanında can dostu el ele tutuşup Taksim
meydanına yürüdüler. Taksim meydanında diğer gruplarla bir araya gelip hep bir
ağızdan sloganlarını atmaya başladılar.
Küçük kız ise en önde sıkıca tuttuğu elden cesaret alarak ‘ bizlere umut oldun’ dövizini slogan atarak
sallıyordu.
Küçük kız elinde ki acı ile başını yana çevirdiğinde Salih yere
yığılmıştı, Ahmet Salih in başına geldi, göğüs bölgesinde kan geliyordu,
-
Kim bunu sana yapar, Salih ne olduğunu anlamıştı.
Güçlükle konuşmaya çalıştı
-
Tamam konuşma, kendini yorma hemen hastaneye gidiyoruz
-
Gerek yok beni dinle, iş yerinde ikinci çekmecede bir
mektup var, onu al. Elif ve küçük kız sana emanet.
Her şey istediği gibi olmuş, çınar gibi ayakta yaşamı son bulmuştu.
2022’nin sıcak temmuzunda Fatih teki umut evinin
müdürün kapısı çalınır.
- -- Girin
Diplomayı elinde sallayarak, beyaz yüzlü beyaz bir
güvercin içeri girer,
- -Elif abla, ben geldim…
*********