24 Eylül 2011 Cumartesi

HAZAN

İstanbul, hayatımın en önemli şehri ve bu gün İstanbul çok güzel. İki gündür kapalı ve yağışlı bir havadan sonra,  güneşi görmek. Hazan mevsimi bir başka güzeldir bu şehirde. Yağmurlu ve güneşli bir günü aynı anda yaşarsın. Taksim'de kalabalıkta kaybolup, boğaz da sıcak bir çayda sükuneti bulursun. Dolmabahçe sarayın önünden yavaş yavaş geçerken, çınar yaprakların yere süzülerek düşüşünü seyrederim, önce  çocukluğumu, sonra tarihimi yaşarım. 

Bu güzellikler arasında, tersliklerle başlayan bir günde, herşeyin  üst üste gelmesi. Evden çıkarken kıl payı kaçırdığım minibus, sigaramı unutuşum, ayakabımın topuğunun kırılması ve ayakkabı tamircisi aramam ve derse yetişme telaşı içinde koşuştururken, yeşil ışıkta tam karşıdan karşıya geçmeye adım attığımda, trafik canavarıyla  burun buruna gelişim. Derler ya insanın hayatı, pamuk ipliğine bağlıdır. Bu gün, bunu çok iyi öğrendim, kıl payı kurtuldum. Son günüm de olabilirdi. Olmadı, pamuk ipliğim sağlammış. Kopmasına  daha zaman var demek ki.

İçimi ısıtan güneşin varlığını daha iyi hissettim. Yaradanın gücü, varlığımı, varolmamı sağladı. Yaradanın her ortamda varlığını hissetmek yaşamak, asıl mutluluk bu olsa gerek. Yaradanı yaşamak, yaşardım. Bu gün bir kere daha farkına vardım.

Hazanı yaşamak İstanbul’da , yaşayacağım. İçimi ısıtan güneşin sıcaklığını ve bir gün önceden yağan yağmurun serinliğini hissederek, hazanın güzelliği bu olsa. Hem umut, hem de hüzün bir arada, iki zıt duygunun yaşandığı Eylül İstanbul’da.
İnançlara, medeniyetlere beşiklik eden, farklı dünyaların yaşandığı bu şehirde, eylülü yaşamak.
Bu  gün beni çok bekleyecektin, bütün keşmekeşliğine, çirkin yüzüne, trafiğine, kalabalığına rağmen senden vazgeçemem.

İnadına yaşamak, nefes almak, tüm olumsuzluklara rağmen, hayata gülümsemek.
İnanıyorum günüm, istediğim gibi güzel bitecek

Çünkü doğum günümü kutlamak istiyorum.

Türkan Kebeci

5 Eylül 2011 Pazartesi

CADI KAZANI

                                                              
Ş u anda bulunduğumuz ortamın cadı kazanından hiçbir farkı yok. Komşularımızla başladığımız sıfır sorun politikasının yerinde yeller esiyor. Önce Libya’dan başlayalım isterseniz;
Libya ile aramıza kara kedi girdi. Aslında başbakan ilk demecinde doğru söyledi, ‘ne işi var Nato’nun Libya’da’  bu sözlerinde yerden göğe kadar haklıydı, Nato’nun amacı demokrasi getirmekti , biz bunu algılayamadık, bu coğrafyadan Osmanlı çıktıktan sonra her dönemde demokrasi getirilmek için uğraşıldı 1922’li yıllarda da bölge de demokrasi söylemleri ile birlikte ülkelerin kendilerini yönetecekleri fikri, özgürlük nutuklarıyla Faysal diktatörlüğünü  getirdiler. Şimdi gene demokrasi söylemleri ,  o kadar sihirli bir sözcük ki ülkeleri paramparça etmeye yetiyor. Evet, demokrasi için öne atılan ve  1789 devrimi ile övünen  fakat bana göre insanları susturmak için biraz daha fazla insan haklarının tanındığı fakat krallığın yerine farklı zümrenin geçtiği bir ihtilalin sahibi olan, Fransa  demokrasinin karşılığını aldı % 35 Libya petrolleri. İşte demokrasi bu.. Başbakanımız geri atım atarak muhaliflere destek oldu hem maddi hem de manevi,  kendimizi bu ateşin içine atıyorsak bizde Fransa gibi demokrasi olarak karşılığını almalıyız.
Suriye; sınırları kaldırmayı düşlerken, bu bayramda bayramlaşma yasağını getiren biziz. Bu durum kimin işine yarıyor tabi ki İsrail in. İsrail’e karşı olan Suriye,  Hamas ve Hizbullahı destekliyor,  o zaman Suriye tehlikesinin ortadan kalkması gerekli, bunu için demokrasi getirilmeli, Suriye’nin kuzeyi  kürt bölgesi ve biz bu konuda sıkıntı yaşıyoruz. İçimizdeki kürt sorununu çözmeden,  Suriye ile ilişkilerimizi bozduk  batının istediği demokrasi uğruna,  gelen demokrasi sonucunda petrol kaynaklarını kimin alacağı belli, madem demokrasinin ceremesini çeken bizsek ve yıllarca demokrasiyi yerleştirmek için uğraşıyorsak mütavazi olmanın anlamı yok.
Kala kala elimizde İran kaldı, fakat füze kalkanı ile tehdit ediliyor.  İran’ın Avrupa’yı vurma tehlikesi karşısında füze kalkanı ülkemize kurulacak, İran İsrail için bir tehdit ise bu kalkan Avrupayı korumak için değil, İsraili korumak için topraklarımıza kurulacak. İran ile de ilişkilerimiz bozulacak, doğalgaz ve petrol kaynaklarına demokrasi uğruna el konacak ve İsrail’e sorunsuz bir Ortadoğu bırakılacak.
Şimdi sormadan edemiyorum Suudi Arabistan demokrasi ile yönetiliyordu değil mi?
Kuzey Kıbrıs Rum kesimi Akdeniz de doğalgaz arayacak, Rum kesimini kim destekliyor, tabiki İsrail, dış işleri yaptırımlar uygulayacak, peki şimdi ne olacak, doğalgaz arama işinden İsrailin desteğini alan Rum kesimi vazgeçmeyecek, çünkü Amerika İsrail in arkasında yer alacak ve  biz geri adım atacağız.
Filistin 20 eylülde BM’lere müracat edecek; tabi İsraili ilk tanıyan bizdik, Filistin ide ilk tanıyan biz olacağız. Amerika şimdiden başvuruyu engellemeye çalışıyor. Evet oyu sonucunda İsrail’ le kriz ne boyutlara varacak, Ortadoğu da terörün hız kazanması bizi nasıl etkileyecek, PKK lıları eğiten İsrail ve Amerika kürt kartını kullanarak ülke içinde pkk saldırıları hız kazanacak.
Gelelim İsrail’e askeri, diplomasi alanında yaptırımlar uygulanıyor, fakat ticaret hacmimizde düşme yok. Orta doğuda olan tüm değişikler İsrail’in işine yarıyor o zaman biz kriz yaşamıyoruz ya da onlara ültimatom da vermiyoruz, biz sadece kendimizi kandırıyoruz,  istenilen doğrultuda davranıyoruz. Clinton’la çak yapıyoruz, sorunlarla boğuşuyoruz. Çak niçin yapılır işiniz istediğiniz gibi giderse yaparsınız.  Bizim için gitmediği kesin…
Aslında komşularımızla sıfır sorun politikası açıklandığında işte bu coğrafya’nın huzur bulacağı an ve Türkiye’nin bölgede güçleneceği bir dönemin geldiğini düşündüm, bu açıklamalardan dolayı başbakanımıza hayranlık duymadım dersem yalan olur. Çünkü bizim için yeni pazarlar, ekonominin güçlenmesi  demek ve siyasi açıdan bölgede lider olmak demekti. Öyle hayal kurdum ki bu oluşum ile Türkiye cumhuriyetleri ile daha güçlü ilişkilerin kurulması  sonucunda,  üreten, satan ve daha ucuz enerji kullanım hakkını elde etmek demekti. Hafızam beni yanıltmıyorsa  1945’li yıllar iki dünya savaşına girmeyen Amerika o yıllarda dünya üretiminin % 35 sağlayarak güçlü ekonomilerinin temellerini attılar. Yaşlı Avrupa kıtası Pazar olarak bitti ve yaşanan krizler bunu açıkça göstermekte, bunun için etrafa demokrasi kılıcı ile saldırarak pastayı paylaşıyorlar. Güçlü Türkiye’yi bu bölgede istemezler, başbakanda bunun farkına vardı ve demokrasi söylemlerine bizde başladık.
Adnan Menderes hükümetinin Rusya ile yakınlaşması ve anlaşmaların yapılması Demokrat partinin sonunu getirdi, ihtilal ve idamlar demokrasi tarihimize kara leke olarak yazıldı.
1964 Türkiye nin Kıbrıs çıkarmasını engellemek istenir ve  İsmet paşa geri adım atmayınca şu meşhur sözü söyler ‘Yeni dünya düzeni kurulur ve Türkiye de o düzende yerini alır’ evet yerini aldı İnönü hükümeti devrildi.
Başbakanımızda sıfır politikasını terk etmek zorunda bırakıldı, çünkü destekleyen güçlerin ne yapacaklarını çok iyi biliyordu. 20 eylül ve evet oyu sonucunda neler olacak birlikte yaşayarak göreceğiz
Hiçbir zaman huzur bulmayacak bir coğrafyanın ortasındayız, güçlü bir lidere, güçlü bir orduya ve birlik olmaya ihtiyacımızın olduğu bir dönemdeyiz…

Türkan Kebeci
turkankebeci@gmail.com