25 Ekim 2013 Cuma

CUMHURİYETE KİMLER SAHİP ÇIKMALIDIR

Türkiye’de kadın olmak zordur. Kendi hayatımızdan veya çevremizde ki hayatlardan tanık olduğumuz nice örnekler vardır. Ev, iş hayatında, eş olarak ve anne olarak birçok sorumlulukları omuzlarında taşırlar. Bu güne kadar elde edilen siyasi, sosyal haklar uzun mücadeleler sonucunda kazanılmıştır. Bunun için, Dünyada ve Türkiye deki kadının siyasi gelişimine bir inceleyelim.



1. Dünyada ve Türkiye'deki Siyasi Gelişimi

1893 seçme hakkı Yeni Zellanda, 1913 yılında seçilme hakkı, 1902 seçme hakkı Avusturalya

1906 seçme ve seçilme hakkını veren ilk Avrupa ülkesi Finlandiya'dır. 19 Millet vekili meclisde yer almıştır. O dönmde Finlandiyanın Rusyaya bağlı olduğunu unutmamak gerekli.

1913 yılında Norveç, 1915 Danimarka, 1918 Almanya seçme ve seçilme hakkı, 1920 Amerika oy verme hakkı, 1918 Birleşik krallık 30 yaş üstü ve bazı özel durumlarda oy kullanma hakkını elde etmiş. 1928 yılında tam oy kullanma hakkına sahip olmuştur. Fransa'da 4 Ekim 1944 yılında seçme ve seçilme hakkını sahip olmuştur. İtalya'da ise 1925 yılında oy kullanma hakkı, 1946 da ilk genel seçimlere katıldı. Brezilya 1934, Japonya 1945, Çin 1947'de verilmiştir. İsviçrede kadınlara seçme ve seçilme hakkını 7 Şubat 1971 yılında kaanmıştır.

Ülkemizde ise Atatürk Halk fıkrasını kurulmadan önce kadınlar halk fıkrası kurdurmuştur. 1924'de Türk kadın birliği kuruldu. İlk siyasi haklarını 1930 yılında belediyeler kanunu ile verildi. 1934 yılında verilen seçme ve seçilme hakkının tanınması ile 1935 genel seçimlerinde 18 kadın milletvekili mecliste yer almıştır. Bu gün demokrasi, adaletin beşiği olarak görülen Fransa ve İtalya'da bile seçme ve seçilme hakkını bizden yıllar sonra almışlardır.



2. Toplumsal Yapıda Kadının Yerinin Gelişimi
Cumhuriyet öncesi
1843: Türk kadınları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı.
1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.
1856: Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı.
1858: yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı.
1869: Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı.
1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı.
1871: Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı.
1876: 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.
1897: Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında 'ücretli işçi' olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti.
1913: Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti.
1914: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında 'İnas Darülfünunu' adı altında açıldı.
1922: Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte yedi kız öğrenci, Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırarak eğitime başladı.


Cumhuriyet Dönemi, 1923-1950
1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

1926: Türk Medeni Kanunu'nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı.
1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1930: Doğum izni düzenlendi.
1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.
1933: Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.
1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.
1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.
1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi.
1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.
1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.

Yukarıda ki kronoloji incelendiğinde 1843 yılından itibaren 110 yılık süre içinde kazanılan hakların aslında uzun mücadeleler sonucunda kazanıldığı görülmektedir. Bu kazanımlar sonucunda Türkiye'de tarım dışı kadın çalışanların oranı hızla artmaktadır. 1997 Yılında çalışma oranı %17.7 iken 2003 yılında bu oaran % 20.6 ya çıkmıştır. Tüm bu gelişmelere rağmen kadın ve erkek çalışanların ücret dengesizliği devam etmektedir.

Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan 2009 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi'nde, 134 ülke arasında 129. sırada yer almıştır.

Bütün bu gelişmelerin yanında kadının toplumda gördüğü şiddet olaylarında ve ölüm oranlarında hızlı bir artış görülmektedir.

Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan istatistiklere göre, Türkiye'de kadın cinayetlerinde 2002'den 2009'a kadar %1.400 oranında artış olmuştur.  Aynı verilere göre 2002 yılında 66, 2003'te 83, 2004'te 164, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de 806, 2009'un ilk 7 ayında ise 953 kadın yaşamını kaybetmiştir.

Peki kadına yönelik şiddet ve ölüm artışlarına sebebin neler olduğunu irdelemek gerekir. Yada devlet politikaların kadınlara yönelik cinayetlere etkisi varmıdır sorusuna cevap aramak gerekir. Özellikle son yıllarda uygulanan aşırı sağcı ve muhafazakar politikaların, töre, örf- ananelerin ve toplumun erkek baskın yapısının etkili olduğu görülmektedir. 2008 - 2011 yılları arasında eski kocası tarafından öldürülen kadınların sayısı % 47 den % 69'a yükselmiştir. Kadınların % 54’ü aile içinde katlediliyor.

Hükümet son dönemde özellikle sağlık alanındaki kadın düşmanı politikalar ortaya koydu; kadınların kürtaj hakkına müdahale etmeye çalıştı ve örgütlü kadınların ısrarlı mücadelesi sonucu geri adım atmak zorunda kaldı. Ardından yalnızca doktor ile hastanın birlikte karar vereceği tıbbi bir işlem olan sezaryeni, yasayla düzenlemeye çalıştı ve bunu yaparak bilim dışılık konusunda dünyada bir ilki gerçekleştirdi. Bu olaylara sivil kurumlar ve toplum tepkiler vermektedir. Fakat bu uygulamalar ve düzenlemeler kadının yaşam hakkına hızla ve direk olarak yansıdığını görüyoruz. Size bir kaç örnek;. 31 Temmuz 2012 günü Zeytinburnu’ndaki Semiha Şakir Doğumevi’nde sezaryen olması gerekirken normal doğuma zorlanan 40 yaşındaki Şükran Tuğ hayatını kaybedildi.

Adana’da öldürülen 19 yaşındaki Tuğba Genç sevgilisi Tahsin Can Bulut tarafından elleriyle boğularak öldürüldü. Katil çıkarıldığı ilk duruşmada Tuğba Genç’in kürtaj olduğunu iddia ederek gerçekleştirdiği ölümü gerekçelendirdi. Yine 13 yaşında evlendirilen 19 yaşındaki Mahmure Karakule kocası Zülfikar Bakır tarafından saatlerce dövüldükten sonra 47 yerinden bıçaklanarak katledildi.

AKP hükümetinin kız çocuklarının eğitim almaları gereken yaşta evlendirilmeleri sorununu çözmesi gerekirken, tam tersine 4 + 4 + 4 eğitim sistemini uygulamaya sokarak kız çocuklarının erkenden evlendirilmesinin ve yeni cinayetlerin önünü açıyor. Devlet bu anlamda Mahmure gibi kadınların neden olduğu ölümlerden sorumludur. Töre ve koca cinayetlerinden dolayı olan ölümlerde cabası.

Peki bu ölümler sonucunda katillere ne oluyor. 2012 Yılının ilk altı ayı verilerine göre.

Katil bilinmiyor % 32 Teslim oldu ve sonuç bilinmiyor %10

Tutuklu % 15 Yargılanıyor % 9 İntihar % 8


İntihar sonucu bilinen % 8 Yakalanan % 3 Yakalanmayan % 2
Aranıyor % 2 Araştırılıyor % 2 Akıl sağlığı ile ceza almayanlar % 1

Tutuksuz serbest % 1

Yukarıda ki verilere göre uygulanan yaptırımların yeterli olmadığı neticesi ortaya çıkmaktadır. Özellikle uygulanan politikaların etkisi sonucunda toplumda kadına yönelik şiddet olaylarının azalmadan hızla artacağının bir göstergesidir. Son günlerde kadının çalışma hayatını kolaylaştırması adı altında yapılan uygulamalar ise kadını çalışma hayatından uzaklaştırmasına zemin hazırlamaktadır.

Toplum, kadın ve erkeklerin omuzunda birlikte ilerleyebilir. Bu omuzlardan birinin zayıf kalması toplumun ilerlemesini mümkün kılmayacağı gibi, sağlıksız bir toplum oluşacaktır. Gelecek nesilleri biz kadınlar yetiştirmekteyiz, nesillerin veya toplumun yapı taşı olan ailenin sağlıklı devamı için kadınların kendilerini geliştirmesine, ilerlemesine ve mutlu olmasına bağlıdır. Kazanılan haklarımızı, toplumdaki yerimizi korumak ve ilerletmek sistem ile mümkün olacaktır. Bu sebepten Cumhuriyet 'e en çok sahip çıkması gereken kadınlardır. Bu vatanı çocuklarımızdan emanet aldığımızı unutmayalım. Bu memleket ve bu Cumhuriyet bizim..

Bu Memleket Bizim


Dört nala gelip uzak Asyadan Akdenize bir kisrak basi gibi uzanan
Bu memleket bizim

Bilekler kan içinde Disler kenetli Ayaklar çiplak Ve ipek bir haliya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennet bizim

Kapansın el kapıları Bir daha açılmasın
Yok edin insanin insana kulluğunu
Bu davet bizim

Yasamak bir agaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşcesine
Bu hasret bizim

Nazım Hikmet



22 Ekim 2013 Salı

NEREYE GİDİYORUZ..

Arap baharını başlangıcını hatırlamayanımız yoktur. Demokrasi, barış ve özgürlük kavramları ile süslenip önümüze kondu. Tunus, Mısır, Libya ile başlayan süreç en sonunda Suriye’ye geldi dayandı. İstedikleri neticeyi Suriye’den alamadılar.

Suriye ülkesinde olan bu duruma Türkiye’ye rağmen üç senedir direniyor.  Suriye’ye karşı oluşan cephenin başını Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar çekmekteydi.  Neden bu üçlü sorusu aklımıza gelebilir. Bu sorunun cevaplarını
·         Coğrafyada ABD’nin desteği ile söz sahibi olan ve güç olmayı devam ettirmek isteyen Suudi Arabistan için Suriye’ siz bir coğrafyada gücü daha da artacak. Suriye’nin parçalanmasından sonra İran Coğrafyada etkisiz kalacak.
·         Türkiye’nin Suudilerle yakınlığı coğrafyada etkisini arttıracak. Sünni  birliğin kurulması.  Zaten Türkiye,  El Kaide ve onun alt birimlerini teşkil eden tüm İslam örgütlerine her türlü desteği vermekte.   Hatta bu terör örgütü sınır kapılarından rahatlıkla girip çıkmaktalar.
·         Maddi tüm destek Katar ve Suudi Arabistan tarafından karşılanmakta.

Türkiye her söyleminde  demokrasi, barış kavramlarını kullanarak diktatör ilan ettikleri Esada yüklendi. Fakat ittifakta Türkiye haricinde ki iki ülkeye baktığımızda ne kadar demokratik ülkeler olduğunu görüyoruz. Önümüzde ki yıllarda bizimde demokratikliğimiz kalmayacak.

Fakat bu ittifak çatırdıyor. Mursi’ye yapılan askeri darbe ye destek veren ülkelere ve Suudi Arabistan’a Kasımpaşalı tavrıyla meydan okudu.  Unutulan bir şey vardı. Türkiye’ye gelen,  dış sermaye de şeyhlerin payı çok fazla. Ayrıca ABD üzerin de etkisi daha fazla. Radikal İslam gruplarını finanse ettiği için bu grupları yönlendirme ve  kullanma gücüne de sahip. Bu sebepten işi toplamak Dış işlerine ve hiç hesapta yokken Hacı olmaya niyetlenen Cumhurbaşkanına kaldı. Bu olaylar Suudlar ile ara düzeltme politikalarıdır. Daha önceki yazıda destek verdiğimiz El kaide tabanlı Suriye’den gelen militanlar ülkemizde cirit atıyor. Sınır kapımızda yaşadığımız olaylar sonucunda kapıların kapanması ile bu radikal güruhlar Türkiye’yi kan gölüne çevirmekle tehdit ettiler ve biz sessiz sedasız boyun eğip kapıları açtık.

Geçtiğimiz hafta gündemden düşmeyen seçim öncesi destan ettiğimiz pilotların Türkiye’ye gelmesi. Pilotları esir alınan örgüt Esad yanlısı bilinen ‘İmam Ziyanın Ziyaretçileri’ örgütüdür. Peki bu örgüt ne istedi 9 Lübnanlı hacı karşılığında pilotlarımızı bırakacağını açıkladı. Peki bu Lübnanlı hacıları kim kaçırdı? Lübnanlı hacıları ÖSO içinde yer alan ‘Kuzey Fırtına Tugayı’ ve El Kaide, Nusra bağlantılı bir örgüt. Basında yer aldığına göre bu örgüte Katar tarafından 150 milyon dolar fidye ödendiği. Bu doğru ise Katar bunu neden ödedi ve ne talep etti?
Bu kadar destek veren Türkiye bu gruplara sözünü geçiremiyor mu? Sınırımızı ve Hatay ve civarı bölgelerimizi kendi yerleri gibi kullanan bu örgüt üyeleri buraları neyin karşılığında bu kadar rahat kullanabiliyorlar? Bütün bunlar Suriye’nin parçalanması için mi? Siz dış güçler diyebilirsiniz. Her şeyi dış güçlere bağlamayalım Diplomaside dost ülke veya kişisel çıkarlar olmaz. Ülke çıkarları vardır. Bu coğrafya da düşmanı düşmana kırdırmak tutmaz. Hele kızdıkları Osmanlı adını kullanarak geliştirdiğiniz Yeni Osmanlı akımına kesinlikle ifrit oluyorlar. Yukarıda değinilen para örtülü ödenekten verilmiş olabilir mi? Orasını bilemem fakat son on yıldaki artışı inceleyip siz karar verin. Sıfır sorun sıfır komşu oldu. Coğrafyanın düşmanı olduk.

Yıllara göre örtülü ödenek harcamaları ise şöyle:

2003:  103 milyon 12 bin 740 TL
2004:  107 milyon 375 bin 284 TL
2005:  84 milyon 88 bin 668 TL
2006:  207 milyon 646 bin TL
2007: 262 milyon 286 bin 521 TL
2008: 290 milyon 981 bin 700 TL
2009 :341 milyon 971 bin 042 TL
2010: 383 milyon 170 bin 247 TL
2011: 391 milyon 682 bin 533 TL
2012: 694 milyon 229 bin 493 TL

(Kaynak: www. aktif haber.com)

9 Ekim 2013 Çarşamba

UÇUŞ

İstanbul, güneşli fakat serin bir eylül sabahının heyecanı içinde,  güneş ışınlarını şehrin üzerine ulaştırmaya çalışırken milyonlarca insan kendi telaşlarını yaşıyorlardı.

Eşinin ‘Geç kalıyorsun bir an önce hazırlanmalısın sesi’’ ile kendine geldi. Uykulu gözlerle saati kontrol etti. Beşe çeyrek vardı. Söylene söylene yataktan kalktı. Geç kalmayayım diye saati de kurmuştum oysa.

-Madem uyandın insan kaldırmaz mı? Uçağı kaçıracağım.
-Bende şimdi kalktım, saatinin alarmını yine kapatmış sındır, birde söyleniyorsun.  
Adamcağız eşine laf yetiştirip daha fazla geç kalmak istemediğinden cevap vermeden hazırlanmaya devam etti.
-Ben çıktım..
-Güle güle iyi yolculuklar, inince ararsın.

Sabahın bu saatinde trafik olmadığından uçağa yetişebilme olasılığı yüksekti. Bir iki saat sonra bu yol Arap saçına dönecek, yol vermeyenler bağıranlar, küfür edenlerle dolup taşacaktı. Hepsi de bu şehrin bir ucundan yola çıkıp diğer ucuna ulaşmaya çalışan insanlardı.  5.30’da Atatürk Hava alanına gelmişti,  biletini çek ettirmek için gişede ki kadın memura uzattı.

-Beyefendi sizi bir sonraki uçuşa aldık.
-Nasıl olur, neyse bir sonraki uçak ne zaman.
-Yarım saat sonra, bir saniye listeden isminizi kontrol edeyim.
-Kusura bakmayın listede isminiz yok.

Adamcağız günün terslikle başlamasının verdiği sinirle sesini yükselterek kadına söylenmeye başlar. Memur bir süre sessiz kaldı sonra, başını kaldırarak konuşmaya başladı.
-Beyefendi burası neresi ?
-Ne demek neresi
-Bulunduğumuz yer neresi
-İstanbul tabi ki neresi olacak, ne biçim soru bu.
-İşte İstanbul’dasınız, tekrar İstanbul’ uçamazsınız. Başka İstanbul varsa bilemem.

Cevaplar karşısında afallayan adamcağız biletine bakar. Lefkoşe- İstanbul.
Evden çıkmaya hazırlanan kadın kapıda kocası ile karşılaştı.

-Hayırdır ne işin var senin evde.

Bileti eşine uzattı. Biletteki uçuş güzergahını gören kadının kahkahaları bir alt kattan duyulurken, adam sessizce kapıyı kapattı.

1 Ekim 2013 Salı

SEVMEK NEDİR?


Sevmek nedir? 
Diye sorulduğunda ilk önce biraz düşünsek de,  hepimizin kendimize göre verecek cevabımız elbette vardır. Fakat tek kelime ile tarif edin denirse işte o zaman işimiz zor. Tarif etmekte zorlandığımız bu soyut kavramı tek kelimeye sığdırmak basite indirgemek olarak algılanabilir. Aslında tek kelime açıklamaların bile onu basitleştiremediğini görürüz.
Sevmek; beklemektir, emektir, hoşgörüdür,  fedakârlıktır. Sevmek, ailenizin haricinde ki kişiler tarafından sevilmenizdir dersem haksızlık etmiş olmayacağımı düşünüyorum. Bunu en güzel örneğini bu gün yaşadım.
 -Tam o gün iş çıkışı çalan bir telefonda sizi bekliyorum diyen bir söz müdür.  
- Yıllarca görmediğiniz, bende emeğiniz çok,  hayatta duruşu sizden öğrendim sözü ile uzatılan bir demet karanfil midir sevgi.
-Ya da mailinize gelen annem kadar sevdiğim hocam diye başlayan tebrik söz müdür sevgi?
-Ya da kırgınım sen yoksun yanımda canım arkadaşım diyen bir mesaj mıdır sevgi.
-İyi ki yanımdasın diyen bir söz müdür sevgi. 
Nazımın dediği gibi ‘ Bir kurşun kalemim vardı ben içeri düştüğüm sene. Bir haftada yaza yaza tükeniverdi. Ona sorarsanız bütün bir hayat. Bana sorarsanız Adam sende , bir iki hafta’

Bana sorarsanız bu sözleri hak edecek hiçbir şey yapmadım. Onlara sorarsanız çok şey..
Sevmek güzel, sevilmek daha da  güzel.  Beni seven dostlarım, arkadaşlarım ve öğrencilerim iyi ki sizler varsınız..
26 Eylül..

Türkan Kebeci