9 Haziran 2020 Salı

OTOKRASİ Mİ?



Otoriter rejimler güçlenirken baskılarını özgürlük veya demokrasi söylemleriyle kapatarak güçlenip ilerler. Söylemlerin süslü yanı gerçek niyeti kapattığından son noktaya gelinceye kadar farkına varmak zordur. Bunun farkına anca toplumun aydın kişileri fark ederek topluma yön çizer. Yol çizen aydınlar daha cesur olmak zorundadır. Otoriter sistemin otokrat liderleri önce aydınları daha sonra hukuku, medyayı baskı ve korkuyla etki altında tutarak toplum üstünde korku kılıcını sürekli sallayıp toplumu kendi istediği kalıplara sıkıştırır. Bu sıkıştırmanın hareket kazanıp dalgalanmaması için sürekli kendisine olmayan bir düşman yaratarak yaptığı bu baskının nedenini düşmana bağladığı için toplumun hareket etmesini korkuyla bastırır. Bu korkuyu milliyetçilik, din, bayrak gibi her kesimin ortak nokta ve değer yargısı olan söylemlerle alttan alta güçlendirirler.
Dünya da tüm baskıcı liderler aynı davranışı gösterir. Bu gün dünyada demokrasi altında otokrasi güçleniyor. Hatta ülkemiz 2017 anayasa referandumu ve 2018 başkanlık sistemi ile otokrasi yönetimine geçiş yaptı.  Fakat gerek referandumda gerekse 2018 seçimlerinde söylemler demokrasiyi güçlendirmek,  daha fazla özgürlük, darbelere karşı duruş ve devletin etkinliğini hızlandırmak gibi gibi söylemler ile seslendiler. Oysa bu gün yaşananlar bunun böyle olmadığını yaşayarak görüyoruz.
Bu günlerde salgın hastalık ile bir korku yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Salgın gibi korku salan olaylar otokrat yönetimleri güçlendirdiğinden son uygulamaların artarak devam etmesiyle birlikte demokrasi azalırken de facto yönetim artmakta.
Dünya da 3.3 milyar kişi otokratik yönetimin aldın da yaşamakta.
Bertelsman Vakfı dönüşüm endeksinde Türkiye de ki yönetimi, sistemi ‘Ilımlı Demokrasi’ olarak sınıflandırdı. Peki bu ne anlama geliyor derseniz;  10 üzerinden 4.9 puanla 137 ülke arasında 77. sırada yer alıyor. Demokrasinin gittikçe zayıflayarak otokrasiye doğru kaydığını gösteriyor.
Ne olacak derseniz iki dudak arasında bir ülkenin kaderini yaşayacaksınız demek, bu gün dolar arıyoruz yani borç istiyoruz. Fakat kimse borç demiyor swap anlaşması diye köydeki halkımıza, emekçimize borç arıyoruz demiyor, diyemiyor ve swap teknik terimle olayı örtbas ediliyor, aynı demokrasi söylemi ile. Baskıcı yönetimden dolayı sermaye ve yatırım kaçıyor.
Dünya da 1 milyar insan elektriğe erişimden mahrum, %1 zengin dünya servetin yarısına sahip, en zengin 100 kişinin serveti 4 milyar insanın toplam servetinden daha fazla. Bu zengin kişiler diğer insanlardan daha akıllı değiller yada daha yetenekli hiç değil yada Allah onlara yürü kulum dediğinden de değil yada kader de değil. Bunun tek nedeni tanınan  yasal avantajlar ile ekonomik ayrımcılıktan kaynaklanır. Bu ayrımcılık özellikle siyasi güce yakın olmak ile oluyor. Elde edilen sermayeyi kaybetmek istemediğinden sistem önemli değil onlar için yeterki kaynak kesilmesin.
Hak, eşitlik arayışı, özgürlük %1 in dışında yaşayan bizler için gerekli.
Dünya tek tip düşünen insandan ibaret değildir.