Otoriter rejimler güçlenirken baskılarını özgürlük
veya demokrasi söylemleriyle kapatarak güçlenip ilerler. Söylemlerin süslü yanı
gerçek niyeti kapattığından son noktaya gelinceye kadar farkına varmak zordur. Bunun
farkına anca toplumun aydın kişileri fark ederek topluma yön çizer. Yol çizen
aydınlar daha cesur olmak zorundadır. Otoriter sistemin otokrat liderleri önce
aydınları daha sonra hukuku, medyayı baskı ve korkuyla etki altında tutarak
toplum üstünde korku kılıcını sürekli sallayıp toplumu kendi istediği kalıplara
sıkıştırır. Bu sıkıştırmanın hareket kazanıp dalgalanmaması için sürekli
kendisine olmayan bir düşman yaratarak yaptığı bu baskının nedenini düşmana
bağladığı için toplumun hareket etmesini korkuyla bastırır. Bu korkuyu
milliyetçilik, din, bayrak gibi her kesimin ortak nokta ve değer yargısı olan
söylemlerle alttan alta güçlendirirler.
Dünya da tüm baskıcı liderler aynı davranışı
gösterir. Bu gün dünyada demokrasi altında otokrasi güçleniyor. Hatta ülkemiz
2017 anayasa referandumu ve 2018 başkanlık sistemi ile otokrasi yönetimine
geçiş yaptı. Fakat gerek referandumda
gerekse 2018 seçimlerinde söylemler demokrasiyi güçlendirmek, daha fazla özgürlük, darbelere karşı duruş ve
devletin etkinliğini hızlandırmak gibi gibi söylemler ile seslendiler. Oysa bu
gün yaşananlar bunun böyle olmadığını yaşayarak görüyoruz.
Bu günlerde salgın hastalık ile bir korku yaşadık ve
yaşamaya devam ediyoruz. Salgın gibi korku salan olaylar otokrat yönetimleri
güçlendirdiğinden son uygulamaların artarak devam etmesiyle birlikte demokrasi
azalırken de facto yönetim artmakta.
Dünya da 3.3 milyar kişi otokratik yönetimin aldın
da yaşamakta.
Bertelsman Vakfı dönüşüm endeksinde Türkiye de ki
yönetimi, sistemi ‘Ilımlı Demokrasi’ olarak sınıflandırdı. Peki bu ne anlama
geliyor derseniz; 10 üzerinden 4.9
puanla 137 ülke arasında 77. sırada yer alıyor. Demokrasinin gittikçe
zayıflayarak otokrasiye doğru kaydığını gösteriyor.
Ne olacak derseniz iki dudak arasında bir ülkenin
kaderini yaşayacaksınız demek, bu gün dolar arıyoruz yani borç istiyoruz. Fakat
kimse borç demiyor swap anlaşması diye köydeki halkımıza, emekçimize borç
arıyoruz demiyor, diyemiyor ve swap teknik terimle olayı örtbas ediliyor, aynı
demokrasi söylemi ile. Baskıcı yönetimden dolayı sermaye ve yatırım kaçıyor.
Dünya da 1 milyar insan elektriğe erişimden mahrum,
%1 zengin dünya servetin yarısına sahip, en zengin 100 kişinin serveti 4 milyar
insanın toplam servetinden daha fazla. Bu zengin kişiler diğer insanlardan daha
akıllı değiller yada daha yetenekli hiç değil yada Allah onlara yürü kulum
dediğinden de değil yada kader de değil. Bunun tek nedeni tanınan yasal avantajlar ile ekonomik ayrımcılıktan
kaynaklanır. Bu ayrımcılık özellikle siyasi güce yakın olmak ile oluyor. Elde
edilen sermayeyi kaybetmek istemediğinden sistem önemli değil onlar için
yeterki kaynak kesilmesin.
Hak, eşitlik arayışı, özgürlük %1 in dışında yaşayan
bizler için gerekli.
Dünya tek tip düşünen insandan ibaret değildir.