20 Haziran 2014 Cuma

Ilımlı İslam Ve Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Ilımlı İslam; ABD ve Batı düşüncesine, yayılmacı politikalarına karşı oluşan karşıt eylemlerin önlenmesi ve sempatinin duyulması amacıyla ABD düşünce grupları tarafından geliştirilen, İslam’a protestan yaklaşımla oluşturulan ılımlı kelimesi ile yumuşatılmaya çalışılan fakat temelinde emperyalizmin zulmünü onaylatma düşüncedir.
Bu düşünceni temeli William Christian Bullitt’in 1946’da otaya koyduğu soğuk savaş kuramına göre Tanrı tanımaz Komünizme karşı dine dayalı federasyonlar bölgesel federasyonlara dayanır.

Avrupa federasyonu :  Hristiyanlık
Ortadoğu federasyonu: Müslümanlık
Asya federasyonu: Konfiçyusçuluk

Üzerine yapılandırılacak ve Sovyetler yıkıldıktan sonra kurulan bölgesel federasyonlar tek dünya düzeni içinde eritilecektir. Soğuk savaş süresince  Türkiye’yi din devletine dönüştürülecek ve Ortadoğu da yeniden Osmanlılaştırmaya çalışılacak. Bu çalışmalar  Türkiye de 1947 yılında imzalanan FULBRIGHT Antlaşması ile ilk adımları atılır. Milli eğitimimiz Amerika ve Türkiye hükümeti ile ortak komisyon kurularak eğitimimiz Amerikalı uzmanlar ve CIA birimleri tarafından düzenlenir.  Bu düzenleme ile dini meslek okulları açılmaya  ve okullarda din dersi okutulmaya başlanır.  1950’de tekke ve zaviyelerin ziyarete açılmasını öngören yasa TBMM geçirilir. Demokrat partinin din eksenli söylemleri ve politikaları ile uygulamaya geçilmiştir.

Dinler arası diyalog ve hoşgörü projesi ile ilgili ilk çalışmalar Konsil tarafında görüşülmek üzere 1962 yılında toplanır. 1960 ve 1970 yıllarında ülkemizde ki gelişmelerde ise dini  komünizme karşı  dini akımlar ve siyasallaşmalar başlamıştır.  
1963 yılında Fethullah  Gülen  Komünizimle mücadele derneğinin ikinci şubesini Erzurum da kurmuştur. 1969’da Necmettin Erbakan’ını kurduğu Milli Nizam Partisi ile siyasallaşan milli görüş akımının temelleri atılmıştır.  Özellikle Özal döneminde dini akımlara yakınlığı ile dini eğilimler artmaya başladı. Özellikle milli görüşün 1996 ve 1997 yıllarında Doğru yol partisi ile hükumetin büyük ortağıydı.  Kapatılmalar ve tekrar yeni isimlerle açılan milli görüş düşüncesi 2000 li yıllara kadar geldi.  Gülen akımı ise siyasi yönetimle iyi ilişkilerin sonucunda devlet yapısına sızma faaliyetleri başlar. 

21 Ekim 2004 Yılında ilk kez İspanya başbakanı ‘Zapatero’  BM konuşmasında Medeniyetler ittifakını  ortaya atar bunun içinde ılımlı bir İslam’ a ihtiyaç vardır.  Bunun içinde  Milli görüşün yumuşatılması gerekiyordu. Milli görüş katı, ülkeye dönük çizgisi olan, ağır koşullarda çalışan yoksul sınıfa hitap eden, silahlı saldırıyı savunan bir görüntüye sahipti.   Bu dönemde yayılan Gülen cemaati ise  gönüllü ve cemaat yapısı olmayan, orta ve akademisyen sınıfa hitap eden, bulunduğu ülke ve koşullara göre değişken davranan, silah yerine diyalog, medya ve eğitime ağırlık veren, çoğulcu demokrasiden bahseden, yönetimle barışık yapıya sahip olması Gülen cemaatinin IDIZEM( Münih kültürler arası diyalog merkezi) nin işini kolaylaştırıyordu.  Fakat  cemaat yapısına siyasi yapı kazandırmak kolay değildi. Milli görüşün içinde ki bir grupta Cemaat düşüncesinde idi. Gelen Amerikalı temsilciler bile Erbakan yerine bu grubun ileri geleni Tayip Erdoğan ve Abdullah Güle ile görüşüyorlardı.  Destekler ile Kasım 2012 de Adalet Kalkınma Partisi ile ılımlı İslam düşüncesi siyasallaştı.  Önündeki TSK, Yargı ve Bürokrasi zamanla etkisizleştirildi.

Ortadoğu da ise başta İran, Suriye, Irağın başı çektiği ülkelerin Amerika ve Batıya karşı olan katı savaşçı tutumlarının yıkılması ise mezhepler üzerinden olacak sürekli çatışan ve radikal İslam grupları oluşturularak parçalama hedefleri. Bunu Rusya ya karşı Afganistan da denemişlerdi.
İşte Ilımlı İslam ve Medeniyetler ittifakının kısa gelişimi. Bu günlerde sürekli tartıştığımız Cumhurbaşkanlığı seçimi. CHP ve MHP nin önerdiği aday ile  amaç bireyselleştirildi.  Toplumun yarısının tepkisi Ilımlı İslam düşüncesinden doğan yönetim anlayışına tepki göstermektedir.  Görünen o ki başta Amerika olmak üzere küresel güçlerin  Ortadoğu da hedeflerine  ulaşmak için Türkiye de Ilımlı İslam projesinin devam etmesini istiyorlar.
Bireysellikten uzaklaşıp bütüne yönelmek durumundayız. Ilımlı İslam,  aday gösterilen kişiyi seçerek devam mı edeceğiz ya da alet olduğumuz ülkemiz ve Ortadoğu’nun parçalanma projesine hayır mı diyeceğiz ?

Kaynak: Türkiye’nin siyasi intiharı- Yeni Osmanlı tuzağı. Cengiz Özakıncı
Atilla Coşkun. Oda TV
www.vikipedia.org


6 Haziran 2014 Cuma

SEÇİM ÖNCESİ SEÇİM SONRASI

Yenilenen seçimlerin gösterdikleri ne bakılırsa AKP nin oy kaybı var.  İki ili ve on iki beldeyi  kaybetti.  Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesin de istenmeyen bir durum olduğu gibi seçimlerin o kadar kolay olmayacağının da bir göstergesidir.  AKP’nin % 51 oy alması gerekiyor. Bu oyu tek başına alması mümkün görünmüyor. Yerel seçimler,  genel seçim havasını ve kutuplaşmayı beraberinde getirmişti.  Cumhurbaşkanlığı seçimi de aynı mantık ölçüsünde olacaktır. O zaman AKP  meclis de ki partilerden birinin oyunu alması gerekli. MHP ve CHP olmayacağına göre BDP yeni adıyla HDP olması kesin.  Bu yargıya nereden vardık. Bunu da son günlerde dağa kaçırılan çocukların annelerin yaptığı eylemler. PKK’nın uzun zamanlardır dağ kadrosunu ikna edilen gönüllüler, mecburiyetten katılanlar ve kaçırılan gençler oluşturmaktaydı.  Bu durum yıllardır bilinen gerçeklerdi.  Bu gün gündeme gelmesi sadece planlanmış bir oyun. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde PKK ile görüşmelerden rahatsız olan kesimin oyunu alabilmek içindir. BDP ile didişmelerin yegane sebebi de budur.  Anlamamız gereken tek şey bunun danışıklı dövüş olduğudur.   Mit’in Oslo görüşmeleri ile her şey ayarlandı uygulaması Cumhurbaşkanlığı seçimine bağlı.  Onun için bu seçim hem AKP, hem PKK için çok önemli.

Bunu rakamlarla açıklamak gerekirse;  30 Mart 2014 seçimlerinde partilere göre oy dağılımı:  AKP:  % 45.6, CHP: % 27.8, MHP: %15.2,      BDP: % 4.2, SP: %2, HDP: %1.9, BBP: %1.1, Diğer partiler: % 2 
Görüldüğü gibi AKP, BDP ve HDP’ nin oy oranları toplamı % 51.7 eder ve seçilmek için yeterlidir. Bu durumda CHP Ve MHP nin çıkaracağı ortak aday çok önemli. Bu iki partinin oy oranı % 43 ve seçilmek için yeterli değildir. Belirlenen adayın SP ve BBP oylarını ve diğer partilerin oy oranın en az % 1 ni alması gerekir.  Geriye açık kalan %4 oy oranı da AKP tabanından gelmesi gerekir. Yaşanan olaylardan AKP tabanında yaşanan bir rahatsızlık var. Bu rahatsızlık iyi değerlendirildiği takdirde ortak adaya kayması elzemdir. Ülkede yaşanan kutuplaşmanın sebebini onlarda çok iyi bilmekteler.  Ayrıca Başbakanın aday olduğu takdirde partinin eski gücünü kaybedeceğini düşünen ve başbakan kalması gerektiğini düşünen kitlede az değil. Onun için belirlenen adayın bu kitlelere hitap etmesi gerekmektedir. Başbakanda bunu bildiği için satranç tahtasında beklemededir. 

Geri adım atma olasılığı var mı? Bana göre var. Buda çıkarılacak ortak adayın yukarıdaki belirlenen oy oranını almasına bağlı. Muhalefet böyle bir adayı çıkarmayı başarabilirse Başbakan adaylığını açıklamayacak ve üçüncü kez seçilme maddesinin tüzük değişikliğine gidecektir. Açıklanan adayın bu oyları alma olasılığı düşük olursa Başbakan adaylığını açıklayacaktır.
Muhalefetin bu konuda tüm önyargı ve çıkarlarını bir kenara bırakarak güçlü bir adayı öne çıkarmaları gerekir.


3 Haziran 2014 Salı

Haziranda ölmek zordur. Nurlar içinde yat memleket sevdalısı, çınarlar gölgen olsun...

Nazım Usta seni nasıl anlatmam gerekir, hayatını mı, şiirlerini mi, vatan sevgini mi, komünistliğini mi, vatan hainliğini mi, sevdalarını mı, mahpushaneleri okullara çevirdiğini mi hangisini anlatayım. 
Ailesi
En iyisi kısa hayat hikayenden başlamak;  Anne tarafından büyük dedesi asıl adı Karl olan Mehmet Ali Paşadır. Aile içi geçimsizlikten dolayı Fransız yetim hanesine verilir. Gemilerde miçoluk yapar. Hamburg’dan kalkan gemi İstanbul’a gelen 12 yaşında ki Karl,  denize  atlar ve yüzerek Kız Kulesine çıkar. Gemiye dönmek istemediğini söyleyen Karl iki ülke arasında politik sorun yaratır. Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve kendisine Mehmet Ali ismi verilir. 2. Abdülhamit döneminde paşalığa kadar yükselir.  Yahya Kemal Bayatlı ya  Sessiz Gemi şiirini yazdıran annesi Celile Hanım yüzerek Kız Kulesine sığınan küçük Karl’ın torunudur. Teyzesi Münevver Hanımda Oktay Rıfat’ın annesidir. Babası Hamburg Konsolosluğu yapmış Hikmet Beydir.
Kısa Yaşamı
Nazım Usta 1918 yılında Heybeliada Bahriye okulundan 8. olarak mezun oldu. 1920 Yılında milli mücadeleye katılmak için arkadaşı Vala Nureddin ile aileden habersiz Anadolu’ya kaçar. Bolu da öğretmenlik yapar ve 1921’de Moskova’ya eğitim için gider. Devrimin ilk yıllarında Komünizm ile tanışır. 1924 yılında ilk şiir kitabı yayınlandı. Bu dönemde Türkiye ye döndü ve Aydınlık dergisinde yazdığı şiir ve yazılarından dolayı 15 yıl hapis cezasına çarptırılınca tekrar Moskova’ya kaçtı.  Moskova da bulunduğu süre içinde iki evlilik gerçekleştirdi. Birincisi orada görevli bir Türk ailesinin kızı olan Nüzhet Hanım ile kısa bir evlilikti, ikincisi ise bir Rus kızı olan Dr. Lena ile memleket hasreti yüzünden sona eren bir evlilik...1928 yılında çıkan af kanunundan yararlanarak Türkiye’ye döndü ve Ay dergisinde yazmaya başladı.  1935’de büyük aşkı üç çocuklu Piraye Altınoğlu ile evlenir. Dört kişilik aile geçimini dergide yazdığı yazıları ile karşılar. 29 Mart 1938'de "askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik" suçuyla 15 yıl ağır hapse mahkûm edildi. 10 Ağustos 1938 günü başlayan davada, on dokuz gün sonra, 29 Ağustos 1938'de, "askeri isyana teşvik"ten, 20 yıl ağır hapse mahkûm oldu. İki cezası birleştirilince 35 yıl tutuyordu. Mahkeme bunu çeşitli gerekçelerle 28 yıl 4 aya indirerek karara bağladı. 15 Temmuz 1950 yılına kadar Çankırı ve Bursa ceza evinde geçen yıllarda başta Orhan Kemal olmak üzere bir çok kişiye Fransızca, siyaset, edebiyat dersleri vererek öğretmen rolünü üstlenmiştir. Hatta hapishane yönetimi ile zorlu mücadele sayesinde mahkumlar için çeşitli atölyeler kurdurarak çalışmalarına ve üretip kazanmalarını sağlamıştır. Hapisten çıktıktan sonra çürük raporu olmasın rağmen askerliğin yapılmaması nedeni ile göz altına alma olayları gündeme gelince Romanya üzerinden Moskova’ya kaçar. 25 Temmuz 1951 yılında da Bakanlar kurulu kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarılır.
1955 Yılında kendisinden bilgi almaya gelen Valentina’nın yardımcısı Veraya bir anda aşık olur. Fakat aşık olduğu kızın evli ve bir kızı olduğunu bir yıl sonra öğrenir. 3 Haziran 1963 sabahı geçirdiği kalp krizi onu Vera’sından ayırır.
Şiiri hece ölçüsünden kurtararak

Davet 

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan 
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan 
Bu memleket bizim! 
Bilekler kan içinde, dişler kenetli 
ayaklar çıplak 
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak 
Bu cehennem, bu cennet bizim! 
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın 
yok edin insanın insana kulluğunu 
Bu davet bizim! 
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 
Ve bir orman gibi kardeşçesine 
Bu hasret bizim! 

Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri 

O mavi gözlü bir devdi. 
Minnacık bir kadın sevdi. 
Kadının hayali minnacık bir evdi, 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan bir ev. 

Bir dev gibi seviyordu dev. 
Ve elleri öyle büyük işler için 
hazırlanmıştı ki devin, 
yapamazdı yapısını, 
çalamazdı kapısını 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan evin. 

O mavi gözlü bir devdi. 
Minnacık bir kadın sevdi. 
Mini minnacıktı kadın. 
Rahata acıktı kadın 
yoruldu devin büyük yolunda. 
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, 
girdi zengin bir cücenin kolunda 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan eve. 

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, 
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan ev.. 
 2 Haziran  Ahmed  Arif ve Orhan Kemal iki büyük ustayı kaybedişimizin yıl dönümü nurlar içinde yatın.


Ahmed Arif:  Hasretinden prangalar eskittim,  tüm şiirlerinin toplandığı tek kitabını 1968 yılında yayınlanmıştır. Çok satan kitaplar listesindedir.  Şiirlerinde ezilenden yana ve kardeşliği vurgulayan Diyarbakırlı şairimizin Leyla Erbil’e yıllarca duyduğu sevgisi ‘Leylim ley’ ve daha nice şiirlerinde, eşitlik ezilenlerin dili ve kardeşlik duygusu ile harmanlamıştır. Şiirlerinin çoğu bestelenerek Cem Karaca,  Grup Yorum, Fikret Kızılok, Moğollar ve Ahmet Kaya’nın sesinden dilimize  dolanmıştır. ( 2Haziran 1991)

Sevdan Beni 
Terketmedi sevdan beni, 
Aç kaldım, susuz kaldım, 
Hayın, karanlıktı gece, 
Can garip, can suskun, 
Can paramparça... 
Ve ellerim, kelepçede, 
Tütünsüz uykusuz kaldım, 
Terketmedi sevdan beni... 




Orhan Kemal: Bakanlık yapmış Abdülkadir bey ile ortaokul mezunu aydın görüşlü Azime hanımın oğludur. Babasının siyasi durumundan dolayı Suriye’ye yerleşince orta öğrenimini yarıda bırakır bulaşıkçılık ve matba işçiliğinde çalışır. Adana ya geri döner çırçır fabrikalarında çalışır. 1938’de Niğde de askerliğini yaparken Gorki ve Nazım Hikmet kitaplarını okumak  ve yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik" suçundan 5 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. 1940'ta,Bursa Cezaevi'nde tanıştığı Nazım Hikmet'in toplumcu görüşlerinden etkilendi; kendisinden Fransızca,felsefe ve siyaset dersleri aldı. Orhan Kemal'i şiir yerine roman ve öykü yazmaya teşvik eden de Nazım Hikmet oldu. İlk kez 1943'te İkdam Gazetesi'nde "Asma Çubuğu öyküsünde Orhan Kemal adını kullandı. Eserlerinde toplumsal olayları işlemiştir.
1943'te tahliye olunca Adana'ya döndü. Amelelik ve hamallık gibi işlerde çalıştı. 1944'te doğan oğluna Nazım adını verdi. 1949'da üçüncü çocuğu Kemali'nin doğumundan sonra, 1950'de ailesiyle İstanbul'a yerleşti ve ölümüne kadar kitap ve makale yazarak geçindi. Bulgar Yazarlar Birliği'nin çağrısı üzerine gittiği Sofya'da, tedavi görmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970'te öldü.
Baba Evi 1949, Avare Yıllar 1950, Murtaza 1952, Cemile 1952, Bereketli Topraklar Üzerinde 1954, Suçlu 1957, Devlet Kuşu 1958, Vukuat Var 1958, Gavurun Kızı 1959, Küçücük 1960, Dünya Evi 1960, El Kızı 1960, Hanımın Çiftliği 1961, Eskici ve Oğulları 1962 ( Eskici Dükkanı adıyla 1970), Gurbet Kuşları 1962, Sokakların Çocuğu 1963, Kanlı Topraklar 1963, Bir Filiz Vardı 1965, Müfettişler Müfettişi 1966, Yalancı Dünya 1966, Evlerden Biri 1966, Arkadaş Islıkları 1968, Sokaklardan Bir Kız 1968, Üç Kağıtçı 1969, Kötü Yol 1969, Kaçak  1970, Tersine Dünya 1986.