16 Ekim 2014 Perşembe

Kobani mi?

Dünyanın gündeminde olan Kobani yıllar önce , 1912 yılında Konya – Bağdat demir yolu hattı üzerinde ki durağın adıydı. Araplaştırma politikası adı adlında Ayn el- Arab yani Arap gözü anlamına gelen ismi almıştır. Günümüz de ise IŞİD,   Ayn el –İslam olarak yani İslamın gözü olarak değiştireceğini duyurdu. Kobani neden önemli? Malum Esad rejiminin yıkılmasından sonra Suriye de oluşturulacak olan Kürt yönetim bölgesinin temelleri atılacak. Kuzey Irak, Suriye bölgesini de içine alan ve ülkemizin de dahil edilmeye çalışıldığı bölge büyük Kürdistan olacak. Fakat bu bölgeler deki oluşumun liderleri arasın da bir bölünme yaşandığı gözlemlenmektedir. Bu üç lider birbirlerinin üstünlüğünü kabul etmiyor.
Kobani adı altında meclisten geçirilen teskere ile Suriye topraklarına geniş müdahale hakkı elde edildi. Malumunuz HDP teskereye ret oyu kullandı. HDP yi destekleyen kitlede Türkiye’nin müdahale etmesi için eylemler yapıldı. Tezatlık gibi duruyor değil mi?
Kobani de PYD birlikleri var. Kuzey Irak ta ki Barzani Kürtleri Kobani bölgesinde çarpışmıyor. PYD IŞİD’e karşı durmaya çalışıyor. Neden Barzani yardım etmiyor. Çünkü Kobani PKK için önemli. Abdullah Öcal an ilk bu bölgede saklandı ve PKK nın devamıdır PYD. Eğer Kobani düşer ise Barzanin üstünlüğü etkin olacak ve Suriye ile Türkiye de ki Kürtlerin birlikteliği suya düşecek ve Öcalan lider olma vasfını kaybedecektir.  Onun için Türkiye de bulunan Kürtlerin devlete isyanın sebebidir. Türk ordusunu IŞİD’i püskürtmesi istenmekte ve bir netice alamadığı için sokakları indiler. Hepsini bir köşeye bıraktım okulları yakmak ve Ziya Gökalp müzesini yakmaları içimi sızlattı. Tokat atıkları istemedikleri ordu dan İşidi püskürtmeleri isteniyor. Ne garip değil mi bu devran hep dönmeler üzerine kurulu. Neyse gelelim diğer konuya Barzani Işide karşı Türk ordusunu Kuzey Irağa çağırıyor. Çünkü Kobali düştükten sonra Işid yönünü tekrar Kuzey Irağa çevirebilir.  Bu sebepten Türkiye’ye bağlı. Tabi Kobanin düşmesi Barzaniyi bölgede güçlendirecek, Öcalan’ın elinin zayıflamasına ve özerk Kürt devleti çökecektir.
Tabi bu oluşumlar bölgenin yeniden yapılanması demektir. Güçlenen IŞİD’in devlet kurmasına izin mi verilecek ya da planlar sadece özerk yapının yıkılması için mi kullanacak Amerika. Sadece özerk yapının yıkılması için ise Kürt birliği hüsran olur ve Amerika,  IŞİD’i durdurmak için kara harekatına geçer.
Amaç yeni bir  İslam devletinin kurulması ise Kobani düştükten sonra IŞİD’in ilerlemesine izin verecektir.
Tabi bunlar benim senaryo planlarım nelerin olacağını birlikte göreceğiz. Fakat görünen o ki bu coğrafya daha sorunlu ve barut kokuların daha yoğun yaşandığı bir bölge olacak. Bu bölgeden çıkan her petrol damlasında Türk, Arap, Kürt hiç fark etmez insanlığın kanı var.
Temennim bu bataklığa Türk Ordusunun sürüklenmemesi.  Sıfır sorun diyenlerin bizi getirdikleri durum.
Yurtta barış dünya da barış..

10 Ekim 2014 Cuma






KASKETLİ ROMANTİK
Atilla İlhan, 15 Haziran 1925'te Menemen'de doğmuştur. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamlamıştır. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklanmış ve okuldan uzaklaştırılmıştır. Üç hafta gözaltında kalmış ve iki ay hapiste yatmıştır. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kalan yazarımız danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazanmış ve İstanbul Işık lisesine yazılmıştır. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanında Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak almıştır. 1946'ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydolmuş üniversite yaşamın da Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başlamış ve 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkânlarıyla yayınlamıştır.
1948  yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nâzım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitmiş ve  bu harekette faal olarak yer almıştır. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye'ye geri dönüşünde başı sık sık polisle derde girmiş bu sorgulamalarda ki yaşananları eserlerinde işlemiştir.
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı soruşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gitmiştir.  Fransa'daki bu dönem, Attilâ İlhan'ın Fransızcayı ve Marksizmi öğrendiği yıllar olmuştur.  1950'li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başlamıştır. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi'ne devam etse de son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlamıştır.
 Hazırlık dönemi kitapların dan Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'de yazarın Paris'te yaşadığı yıllara ait deneyimlerinin ve gözlemlerinin karakterlere yansıdığı görülür.
Yazarın "olgunluk dönemi" diye tanımlanabilecek edebiyat süreci Kurtlar Sofrası ile başlar. Sokaktaki Adam'da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatmıştır. Bıçağın Ucu,Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet'te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Allah'ın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşabu seriyi oluşturan romanlardır. Her romanda yer alan karakterler, Türkiye'nin tarihinde köşe başlarını oluşturmuş dönemlere ayna tutan aydınlardır. Eselerin de tarihi olaylar, politik ve sosyal dengelerle ele alınır. Eserlerinde toplumcu, gerçekçi bir bakış açısı sergiler.
Ve an gelir Ahmet İlhan ölür. 11 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı.
Televizyon da efsane haline gelen Kartallar yüksek uçar, yarın artık bu gündür, baykuşların saltanatı en bilen dizleridir.
Ahmet Kaya’nın diller den düşmeyen ‘O mahur beste çalar biz müjganla biz  ağlaşırız’ dizeleri de Atilla İlhanındır.

Evet, o mahur beste çalacak biz de eşlik edeceğiz o mahur besteye, kasketli romantik..




KASKETLİ ROMANTİK
Atilla İlhan, 15 Haziran 1925'te Menemen'de doğmuştur. İlk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü İzmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı bölgelerde tamamlamıştır. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiirleriyle yakalanmasıyla 1941 Şubat'ında, 16 yaşındayken tutuklanmış ve okuldan uzaklaştırılmıştır. Üç hafta gözaltında kalmış ve iki ay hapiste yatmıştır. Türkiye'nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kalan yazarımız danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazanmış ve İstanbul Işık lisesine yazılmıştır. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanında Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü pek çok ünlü şairi geride bırakarak almıştır. 1946'ta mezun oldu. İstanbul Hukuk Fakültesi'ne kaydolmuş üniversite yaşamın da Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayımlanmaya başlamış ve 1948'de ilk şiir kitabı Duvar'ı kendi imkânlarıyla yayınlamıştır.
1948  yılında, üniversite ikinci sınıftayken Nâzım Hikmet'i kurtarma hareketine katılmak üzere ilk kez Paris'e gitmiş ve  bu harekette faal olarak yer almıştır. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan birçok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye'ye geri dönüşünde başı sık sık polisle derde girmiş bu sorgulamalarda ki yaşananları eserlerinde işlemiştir.
1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı soruşturmaya uğrayınca Paris'e tekrar gitmiştir.  Fransa'daki bu dönem, Attilâ İlhan'ın Fransızcayı ve Marksizmi öğrendiği yıllar olmuştur.  1950'li yılları İstanbul - İzmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ İlhan, bu dönemde ismini yavaş yavaş Türkiye çapında duyurmaya başlamıştır. Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi'ne devam etse de son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlamıştır.
 Hazırlık dönemi kitapların dan Sokaktaki Adam ve Zenciler Birbirine Benzemez'de yazarın Paris'te yaşadığı yıllara ait deneyimlerinin ve gözlemlerinin karakterlere yansıdığı görülür.
Yazarın "olgunluk dönemi" diye tanımlanabilecek edebiyat süreci Kurtlar Sofrası ile başlar. Sokaktaki Adam'da ne istediğini değil, ne istemediğini bilen biri anlatmıştır. Bıçağın Ucu,Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet'te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Allah'ın Süngüleri: Reis Paşa ve Gazi Paşabu seriyi oluşturan romanlardır. Her romanda yer alan karakterler, Türkiye'nin tarihinde köşe başlarını oluşturmuş dönemlere ayna tutan aydınlardır. Eselerin de tarihi olaylar, politik ve sosyal dengelerle ele alınır. Eserlerinde toplumcu, gerçekçi bir bakış açısı sergiler.
Ve an gelir Ahmet İlhan ölür. 11 Ekim 2005'te İstanbul'daki evinde geçirdiği ikinci kalp krizi sonucu hayata veda ettiğinde 80 yaşındaydı.
Televizyon da efsane haline gelen Kartallar yüksek uçar, yarın artık bu gündür, baykuşların saltanatı en bilen dizleridir.
Ahmet Kaya’nın diller den düşmeyen ‘O mahur beste çalar biz müjganla biz  ağlaşırız’ dizeleri de Atilla İlhanındır.

Evet, o mahur beste çalacak biz de eşlik edeceğiz o mahur besteye, kasketli romantik..

9 Ekim 2014 Perşembe

GÜNE DAİR..
Bazı duygular vardır ki bireysel olmak zorun da dır. Bazı duygular da evrensel. Bireysel duygular kişiyi bağlayan değer yargılarıdır. Eleştirebilirsiniz, yargılarsınız, katılırsınız veya katılmazsınız. En nihayetinde kendi vicdanınız muhakemeyi yapar. Zararı veya yararı bireye aittir.
 Evrensel duygular ise eleştirmek, yargılamak dan daha ziyade ortak payda da birleşilir. O ortak payda herkes için aynıdır ve değişmez. Evrensen duygular acı, zulüm, adalet, savaş ve barış dır. Bunlar insanlığın ortak paydası olmadığı müddetçe gelinen nokta karanlığın çıkmazları olacaktır. 
Bu gün yaşadıklarımız en iyi örnektir. Zulüm kendimize yapılmadıysa sustuk, görmemezlikten geldik. 
Ta ki ne zaman zulüm bize döndü aklımız başımıza geldi. Sokaklara indik.
Emperyalizmin dini, ırkı, milliyeti yoktur. Irak emperyalizmin çizmesi altında ezildi. Mısır, Libya ve diğer ülkeler. Suriye de sıra. Musul, Kerkük kan ağladı insanlar sürgün edildi, zulüm gördüler, işkence ve tecavüzler. Sessiz kaldık bize olmuyordu olanlar. Ne zaman silah bize döndü sokaklara indik.
Bu sözler sadece bu örnekler için değil, dünyamızın neresinde olursa olsun yaşanan acılar insanlığın acısı olmalıdır. Bu düşünce ile bakılmadıkça çok uluslar emperyalizmin çizmesi altında ezilip gidecektir. Destek alanlar unutmayalım ki bu çizmenin çıkarı bittiğin de sizi ezmek için de kalkacak.
Ortak payda insanlık olmalı. Bir dostumun dediği gibi beş harf lakin bir evren çözülmeyen muamma varlık, insan.
Unuttuğumuz merhamettir insanlığın derin dehlizlerinde.
Evrensel duyguların ortak paydalarında birleşmediğimiz müddetçe ne ben kaybederim, ne sen kaybedersin, biz oluruz kaybeden.
İnsanlık kaybeder...