31 Ocak 2015 Cumartesi
27 Ocak 2015 Salı
YEMEN’E
NE OLUYOR?
Yemenin dini yapısına bakarsak % 55 Sünni bu oranın da büyük bir
bölümü Şafidir geri kalan % 45 de Zeydi dir.
Etnik yapısı ise; Yemen: % 97 Arap, % 1 Güney Asyalı, % 1.2 Somali, % 0.2 Malaylar, % 0.04 Yahudiler den oluşmaktadır.
Yemen etnik yapı olarak parçalanması mümkün değildir geriye din kullanarak mezhep farklılıkları kullanarak parçalamak veya kargaşalar çıkartmak kalmaktadır.
William Christian Bullitt’in 1946’da otaya koyduğu soğuk savaş kuramına göre Tanrı tanımaz Komünizme karşı dine dayalı federasyonlar bölgesel federasyonlara dayanır.
Avrupa federasyonu : Hristiyanlık
Ortadoğu federasyonu: Müslümanlık
Asya federasyonu: Konfiçyusçuluk
Etnik yapısı ise; Yemen: % 97 Arap, % 1 Güney Asyalı, % 1.2 Somali, % 0.2 Malaylar, % 0.04 Yahudiler den oluşmaktadır.
Yemen etnik yapı olarak parçalanması mümkün değildir geriye din kullanarak mezhep farklılıkları kullanarak parçalamak veya kargaşalar çıkartmak kalmaktadır.
William Christian Bullitt’in 1946’da otaya koyduğu soğuk savaş kuramına göre Tanrı tanımaz Komünizme karşı dine dayalı federasyonlar bölgesel federasyonlara dayanır.
Avrupa federasyonu : Hristiyanlık
Ortadoğu federasyonu: Müslümanlık
Asya federasyonu: Konfiçyusçuluk
Üzerine yapılandırılacak ve Sovyetler yıkıldıktan sonra kurulan bölgesel
federasyonlar tek dünya düzeni içinde eritilecektir. Soğuk savaş süresince
Türkiye’yi din devletine dönüştürülecek ve Ortadoğu da yeniden
Osmanlılaştırmaya çalışılacak
( bkz: Ortadoğu’nun etnik ve dini yapısı).
W. C. Bullit’in 1946 yılın da ortaya attığı tez günümüzün gidişatına ne kadar uygun.
Avrupa malum geçenler de Papa’nın İstanbul ziyareti ile mezhep farklılıklarını kaldırarak bir çatı altında birleştiler.
( bkz: Ortadoğu’nun etnik ve dini yapısı).
W. C. Bullit’in 1946 yılın da ortaya attığı tez günümüzün gidişatına ne kadar uygun.
Avrupa malum geçenler de Papa’nın İstanbul ziyareti ile mezhep farklılıklarını kaldırarak bir çatı altında birleştiler.
Türkiye de ki uygulamalar ise din ağırlıklı politikaların uygulamaları
görülmektedir. Osmanlı merakımız ise her alanda görülmeye başlandı. Osmanlıca
dil uygulama politikaları, Türkçe ye açılan savaş uygulamaları örnek olarak
verilebilir.
Sıra geldi Ortadoğu’nun Müslümanlık yani Sunni çatı altın da birleştirilmesi
ne. Suriye, Irak, Libya, Mısır ve son olaylar Yemen de yaşanmakta..
Olaylar bir incelenirse; Yemen’e Arap darbesi var. El Kaide ve Yemen İhvan’ı Islah Partisine savaş açan Husiler, devlet başkanı A. Mansur Hadi’ye düzenledikleri darbe ile ev hapsine aldılar. Paris saldırıların ardından, Kuaşi kardeşlerin Yemen El Kaide adına açıklama yapmasından sonra gerçekleştiği unutulmamalıdır. Husulerin arkasın da ki İran ile batının görünmeyen hafif desteği ve Hadiyi destekleyen Suudi Arabistan ve Arap birliğine destek veren Amerika görülmektedir.
Olaylar bir incelenirse; Yemen’e Arap darbesi var. El Kaide ve Yemen İhvan’ı Islah Partisine savaş açan Husiler, devlet başkanı A. Mansur Hadi’ye düzenledikleri darbe ile ev hapsine aldılar. Paris saldırıların ardından, Kuaşi kardeşlerin Yemen El Kaide adına açıklama yapmasından sonra gerçekleştiği unutulmamalıdır. Husulerin arkasın da ki İran ile batının görünmeyen hafif desteği ve Hadiyi destekleyen Suudi Arabistan ve Arap birliğine destek veren Amerika görülmektedir.
Bu olay resmen mezhep savaşıdır. Husiler, Sünni iktidarın azınlıkları
dışladığını iddia ederek daha fazla hak ve özerklik için 2004’ten beri Ordu
güçleriyle çatışıyor. Sık sık tırmanan gerginlik son iki haftadır şiddetli
çatışmalara dönmüş ve Husiler başkentteki etkinliğini artırmıştı.
Bun dan sonra, IŞİD’in Irakta yaptığı gibi zengin petrol ve doğalgaz açısından zengin kentlere sıra gelecektir.
Bu gün Türk heyetinin Somali ziyareti öncesin de heyete saldırı düzenleniyor ve bu saldırıyı El- Şebab üstlenmektedir. Bu örgüt El-Kaideli militanlardan oluşmaktadır. El-Şebab, Suudi kökenli Vahabiliği savunuyor. Somalililerin büyük bölümüyse Sufi. El Şebab bugüne kadar birçok Sufi türbesini yok etti.
Suriye de ki olaylar da zaten mezhep çatışmasına dayanıyordu. Türkiye’ nin Sunni yönetimin iktidar olması için çabaları ve Esad’ın direnişine İran’ın Şii desteğini biliyoruz.. Coğrafya Sunni bir din devletinin kurulması baskısına karşı Şii direnişidir.
Bun dan sonra, IŞİD’in Irakta yaptığı gibi zengin petrol ve doğalgaz açısından zengin kentlere sıra gelecektir.
Bu gün Türk heyetinin Somali ziyareti öncesin de heyete saldırı düzenleniyor ve bu saldırıyı El- Şebab üstlenmektedir. Bu örgüt El-Kaideli militanlardan oluşmaktadır. El-Şebab, Suudi kökenli Vahabiliği savunuyor. Somalililerin büyük bölümüyse Sufi. El Şebab bugüne kadar birçok Sufi türbesini yok etti.
Suriye de ki olaylar da zaten mezhep çatışmasına dayanıyordu. Türkiye’ nin Sunni yönetimin iktidar olması için çabaları ve Esad’ın direnişine İran’ın Şii desteğini biliyoruz.. Coğrafya Sunni bir din devletinin kurulması baskısına karşı Şii direnişidir.
Malum bu dini tüm oluşumlar bir birinin uzantısı ve destekleyen güç ve güçler
bilinmektedir. Ne yazık ki bu oluşumlara verilen destekle Türkiye de bu işin
içinde.
Kaynaklar: Orta Doğu’nun Etnik ve Dini
Yapısı Türkan Kebeci
www.sondevir.com
www.aydınlıkgazetesi.com
www.sondevir.com
www.aydınlıkgazetesi.com
9 Ocak 2015 Cuma
SON TERÖR OLAYLARI.
Terörün dini, dili, milliyeti, ırkı olmamalıdır. Acı
ve insan evrenseldir. O sebepten terör dünyanın neresin de olursa olsun kınanması gereken bir olgu olduğunu düşündüğüm
için hem ülkem de Sultanahmet’te hem de Paris’te ki terör saldırılarını kınıyorum.
Fakat silahın geri tepme etkisi olduğunu bilirsiniz.
İşte Batının kullandığı terör silahı geri tepti. Bu radikal İslam örgütleri
Amerika ve Avrupa desteklidir. Ülkelerin
iç işlerine karışma, hukuksuz müdahaleler, kendi çıkar ve menfaatleri için
terör örgütleri yaratmalar, dini değerlere alaycı yaklaşımlar fakat dinler
arası diyalog ile insanları kandırmalar.
Afganistan da yaratılan El-Kaide örgütü ve durumu
malum. Libya üçe bölünüyor. Irak bölündü. Suriye de demokrasi , daha fazla
özgürlük adı altın da çıkartılan iç savaş. Özgürlük adı verilen örgütün mali ve
silah kaynağı olan ülkeler malum. Mısır da diktatör bir yönetim var.
Afrika kurdurulan ve desteklenen mezhep
farklılıkları kullanılarak kurdurulan Boko, Haram gibi örgütler başta Amerika
olmak üzere arkasın dan gelen Fransa ve Almanya’nın milyon dolarca
destekleriyle yaratılan savaş ortamları, karışıklıklar bu bölgeler deki enerji kaynaklarını çok rahat kullanmalarını
sağladı. Bu coğrafya mezhep farklılığı ile bir bir parçalandı. Işid’ in yayılmasına ses çıkarılmadı ne zaman
Amerika’nın belirlediği görev alanını aştı o zaman sözde müdahale düzenlendi.
Merkel İşid ile savaşmaya giden PKK lılar için silah
yardımı yapılacağını açıklamıştı. Bu coğrafya da Sünni İslam devleti kurma politikaları üzerine kurulan ve
desteklenen Radikal İslam örgütler
batının amaçlarını yerine getirmektedir.
Fransa da yaşanan olayları ve bugün televizyonlardan
malum film gibi dünya basınına verildi ve bizlerde seyrettik. Fakat Nijerya da
öldürülen 2000 kişi için dünya sessiz.
Nijerya da olan olayların sebebi ise ABD petrol şirketi yerine Çin
şirketlerinin tercih edilmesin den beri olaylar başladı ve ayyuka çıktı. Fransa’nın
Nijerya başta olmak üzere, Libya, Somali, Sudan da yaptıkları ortadadır. Fransa çıkarları için karıştırdığı bu
bölgelerde yarattıkları terör örgütleri ile emellerine ulaşmıştır. Destekledikleri bu örgütlerin geri tepmesi elbette
olacaktır. Yani ne ABD nede Fransa
sütten çıkmış ak kaşık değiller. Can
yakanın canı yakılır. Fakat bu olayları silahın geri tepmesi olarak görsem de
şu soruları da sormadan edemiyorum.
Bu
olaylar acaba 11 Eylül gibi bir senaryo
olabilir. Bu olaylar bahane edilerek müdahale edilecek bir yer mi kaldı diye
sormadan edemiyorum.
Dünya
da yaratılan İslam fobisi nefrete mi
dönüştürülmeye mi çalışılıyor?
Ya
da malumunuz Suriye olayların da ÖSO ya destek verdiğimizden dolayı bu olaylar Türkiye ye mi sıçratılmaya
çalışılıyor?
Çin
ve Rusya’nın enerji kaynaklara ulaşmasını önlemek ve kurulan Şengay birliğini
bozmak ve İran hedef mi?
Sultanahmet
te ki saldırı ile bağlantısı var mı? Var ise olayların bağlantısı ne ölçüde
Türkiye ye sonuçlarını nasıl yansıtacaklar.
Amerika,
Almanya, İngiltere başta olmak üzere aynı anda batı ülkelerinde milyonlarca
insan toplanarak Fransız milli marşı söylenmesi ile Batı birleşiyor sinyalleri
mi verilmek istendi?
Bu
olaylardan sonra bizim basın da çıkan kişiler dinler arası diyalogdan
bahsediyorlar. Dinler arası diyalog olsaydı İslam aleminin peygamberine saygı
duyulurdu.
Terörün
her türlüsünü kınıyorum…
Etiketler:
ABD,
Fransa,
ortadoğu,
Radikal örgütleri,
Terör
KELİMELERE DANS ETTİREN ŞAİR
Edebiyatımızın mihenk taşların dan Cemal Süreya 9 Ocak 1990 tarihin de 59 yaşın da aramızdan
ayrılmıştır. Genç yaşta aramız dan ayrılana şairimiz 1931 yılın da o dönem de Erzincan’a bağlı ( bu gün
Tunceli’ya bağlı) Pülümür ilçesin de doğdu. Annesi Gülbeyaz, Babası Hüseyin. Asıl adı Cemalettin
Seber dir. Dersim olayları sırasın da
büyük amcası Memo için sürgün kararı çıkar. Ağabeysini yalnız bırakmak istemeyen Hüseyin Seber de
ailesi ile birlikte Erzincan dan Bilecik’e sürgün edilir. Erzincan’dan
sürgün edildiklerinde bindirildikleri sürgün treni, nereye götürüldüklerini
bilmeyen insanlarla doludur… Yedi yaşında çıktığı bu yolculuk Cemal Süreya’nın
bütün hayatını etkiler, şiirini besleyecek bir dönemin başlangıcı ve ‘bir doğum
anı’ olur. Trenden Bilecik’te indirilirler. Bilecik halkı gelenleri horlamak
bir yana, bağırlarına basar sürgünleri; tepsi tepsi baklava börek taşırlar
onlara. Bilecek’ e yerleştikten kısa bir süre sonra yedi yaşında annesini
kaybeder. Sürgün ve annesini kaybetme
acısı hayatına giren tüm kadınlar da annesini arama ve sürgün yaşamlara neden
olacaktır. Kendisi edebiyata yönelişi ile ilgili olarak şunu söyler: "Belki beni edebiyata götüren bir sürü neden
vardır. Ama bir keskin neden ararsam bunu annemde bulduğumu
söyleyebilirim."
Annesinin ölümün den sonra ilkokul son
sınıfta babası yeniden evlenir. Hüseyin
bey İstanbulda ki ablası Fatma hanımın evlenmeyi bir şekilde kabul eder
evleneceği kişi kendisinden büyük ve kısır olacaktır.
Tomris Uyar’ın Cemal Süreya ile olan ilişkisi hem enteresan, hem dillere destandır…
“Hangi kapı, ne kapısı” der bakan.
“Gönlümüzün kapısı”.
Bir yandan da Süreya’nın Memo’ya sevgisi hep aynıdır: “Beni çok üzüyor. Ama gene de seviyorum. Ona bir şey olursa intihar ederim.”
Tomris Uyar çok önemli bir saptamada bulunuyor Cemal Süreya ile ilgili: "Tanıdığı kaç kişi varsa, o kadar Cemal Süreya vardır. O yüzden ben bir tane Süreya biyografisi düşünmem. Üç tane yazılabilir. Üçü de apayrı."
Çocukluk yıllarında halk edebiyatı ve Alevi kültürü ile
tanışmasına vesile olan annesinin, sürgünlüklerinin ilk yılında ölmesi ve
akabinde kendisinin ve kardeşlerinin yaşadığı üvey anne zulmünün, Süreya’nın
hayatının en yıkıcı dönemi ve şair oluşunu en çok etkileyen faktörlerden biri
olduğu söylenebilir. Babası,
ailenin Bilecik’te zorunlu ikamet süresinin henüz bitmemesine
rağmen, Cemal’i ilkokulu okuması için İstanbul’a küçük amcasının ve
halasının yanına gönderir. Bir süre sonra bu durumun dikkat çekmediğini fark
eden babasının da, yerleşmek için İstanbul’a gitmesiyle işler
değişir. Ailenin izinsiz olarak Bilecik’ten ayrılışı altı ay içinde
fark edilir. Aile 1942 yılında tekrar Bilecik’e
yollanır.
Parasız
yatılı sınavını kazanarak lise öğrenimi için İstanbul'a geldi. 1950 yılında
Haydarpaşa Lisesi'ni, 1954 yılında da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi.
Seniha
Hanım, Cemal Süreya’nın ilk aşkıdır ve ortaokul yıllarında başlayan bu aşk
evlilikle sonuçlanır. Hatta Süreya, Seniha Hanım’dan bahsederken, o yıllarda
sınıfın tahtasına yazdığı kızıl mısralar adlı şiirinde ‘Seni sevdiğim anda her
şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu’ der. 1955 güzünde
Eskişehir’den İstanbul’a yardımcı maliye müfettişi olarak atanır. İstanbul’a
yerleşmesiyle edebiyat çevrelerinde ve etkinliklerinde daha sık görünmeye
başlar; ancak bu durum ailesini ihmal etmesine yol açar.
ikinci
evliliğini Zuhal Tekkanat’la, üçüncü evliliğini Güngör Demiray’la yapar, ondan
ayrıldıktan kısa bir süre sonra tekrar Zuhal Tekkanat’la birlikte olur (tabii
bu evliliklerin arasında sayısız gönül macerası, evlilikten dönen nişanlılıklar
da vardır) ve bunlardan sonra Cemal Süreya Birsen Sağnak’la evlenir. Bu
evliliklerin de eşlerine şiddet uygulamıştır.
Tomris
Uyar, Ülkü Tamer ile evliyken âşık olur Cemal Süreya’ya… İkisi de evlidir,
ikisi de birbirleri için boşanırlar eşlerinden ve bugün bile, ‘Türk
edebiyatının en verimli aşkı’ tanımını hak eden üç yılı birlikte geçirirler. Tomris Uyar ile ilişkisinde aktarılan bir
şiddet olmamıştır. Hatta şöyle demiş Tomris Uyar "Feodal değil.
Evine bağlı, evinde olmayı, çalışmayı çok seven bir adam… Son derece
şefkatli... Sözgelimi nezle olayım, aman efendim çaylar yapılır, yatağa
getirilir, başımda oturulur, saçım okşanır, ilaçlar... O güne kadar başka hiç
kimsede görmediğim bir şey."
Her akşam işten çıkıp şıp diye eve
damlardı Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, “Biraz gez dolaş, arkadaşlarınla
falan buluş” der. Ertesi gün geç gelir Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep
geç gelir. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris,
apartmanın girişinde oturan Cemal’i görür ve gerçek ortaya çıkar. Her akşam iş
çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya… Tomris Uyar
tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…
Cemal Süreya Darphane’de müdür;
paranın yerinde şair müdür. Bütün yolsuzlukları tespit edip, rapor eder,
Ankara’ya gönderir, mükafat bekler, ama ses yok. Bir daha yazıp bir daha
gönderir.
Çok geçmeden zamanın bakanı
Darphane’yi teftişe gelir. Gelir ama Cemal Süreya’nın elini bile sıkmaz. “Bu
kapının arkasında ne var?” diyerek bütün odaları dolaşır. Cemal Süreya’ya hiç
muhatap olmaz, yardımcılarına sorar. Bu kapının arkasında ne var, burada ne
var… İki saat dolaşır ve gider.
Giderken Cemal Süreya der ki:
“Bir kapı var ki, onu size hiç
açmayacağız”.
Bakan gider, bir rapor hazırlar:
Darphaneyi gezdim, çok pis buldum. Müdür Cemalettin Seber’i (Cemal Süreya)
görevden alıyorum.
Cemal Süreya bu yazıyı alınca bir
basın toplantısı düzenler ve der ki:“Bakan haklı, gerçekten de o gün şanlı
Darphane, tarihinde ilk defa kirliydi. O da Sayın Bakanın burada teftişte
olduğu saatlerdi.”
Şair
edebiyatçı arkadaşlarına sık sık küserdi. Bu küslük günlerinin birinde Edip
Cansever “Cemal Süreya’ya içki içmesini ben öğrettim” deyince intikamını
“Edip’e şiir yazmayı ben öğrettim” diye alır ancak barıştıklarında da, dünyaya
ilan ederbunu: “Edip’le barıştık.” diye.
Ona
göre şiir her şeyi söyleyebilme sanatıydı.
Yazarın
son yılları özellikle üzerine çok düştüğü oğlu Memo’nun acısı ile geçer.
Ağrılarını yatıştırmak için içkiyi arttıran annesine ayrı, babasına ayrı
kızıyor. Babasının müzik setini, videosunu satıp silah alıyor. Eli silahlı bir
kabusa dönüşüyor. Evi dini kitaplarla doldurup, sağcı örgütlerle ilişki
kuruyor. Yıllar ilerledikçe Memo’nun durumu da ilerliyor. Polislerce aranıyor.
Hapse girip çıkıyor. Birsen hanımla birlikte yaşayan babasının evini işgal
ediyor. Babasını kimseyle görüştürmüyor, telefon kaplosunu koparıyor.
Kağıtlarını, yazılarını yırtıyor. İçkisini ya döküyor ya saklıyor. Memo’nun
bakkala gittiği bir gün Cemal Süreya Birsen hanıma ulaşıyor. “Gel al beni
buradan. Kurtar beni.” Birsen hanım kendisini alıp annesine götürmek
istediğinde ise reddediyor. “Gelir basar bu. Öldürür. Seni de öldürür, herkesi
de öldürür.”
HERKESİN CEMAL SÜREYA'SI!
SOYADINDAKİ
"Y" HARFİNİ İDDİADA KAYBETTİ
Cemal Süreya iddiaya girmeyi severdi. Arkadaşıyla bir
şey üzerine iddiaya girmiş. Kaybederse soyadındaki "y" harfinden
birini sildireceğini söylemiş. Kaybetmiş ve Süreyya olan soyadını Süreya olarak
değiştirmiş.”
İkinci Yeni şiirinin en önemli
isimlerindendir. Geleneğe karşı olmasına karşın geleneği şiirinde en güzel
kullanan şairlerden birisiydi. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı
buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci
Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir.
Kaynakça:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)