Ömer Hayyam’a
ait olan ‘Celladına aşık olmak’ dizesini
çok düşünürüm. İnsan celladına aşık olabilir mi? diye de kendime çoğu zamanda
sormuşumdur. Aslında bu sözü doğrulayan atasözümüzde yok değil hani ‘çekecek
çileye aşık olmak’ gibi.
Bireysel olarak celladımı merak etmiyorum, gelene
eyvallah deme gibi bir lüksüm olmayacak. Lakin Dünya celladına aşık olur diye
de korkuyorum.
Cellat kendini besleyen enerji ihtiyacı için Karadeniz’e göz
dikmiş durumda. Alıştırılması kolay
olsun diye adına devrim denilen, rengarenk isimlerle nitelendirdiğimiz turuncu
darbeyi Ukrayna da yaşadık. Darbe ile
istenilen zemin yavaş yavaş hazırlanmaya başlandı. Ukrayna’da, Rus kökenli nüfus fazla. Maşa olarak kullanılan Avrupa Birliği Ukrayna
toplumunu ikiye böldü. Ukrayna’nın Avrupa birliğine dahil olması demek Rusya’nın
Akdeniz ile tek bağlantı yolu olan Karadeniz’i kaybetmesi demektir. Buda Afrika,
Ortadoğu ve Avrupa (Fransa, İspanya, İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs gibi)
coğrafyasını kontrol edemeyeceği anlamına gelir. Amerika tarafından karalar
arasına sıkıştırılan Rusya’nın karşı güç olma olasılığını ve Avrupa’yı tehdit
eden enerji kozunu kaybetmesidir. Hatırlarsanız Atatürk’ün uyguladığı ve Hatayı
topraklarımız kazandırdığı diplomasi kozunu bu sefer Rusya Kırımda uygulayarak
Sivastopol limanı ile Karadeniz’e demir attı. Ukrayna da ki karışıklıktan
yararlanarak Rus vatandaşlarını koruma bahanesi ile sürekli müdahale kozunu
kullanıyor. Ne kadar önemli değil mi vatandaşının bulunması. Sadece hatırlatma
Kıbrıs da iki toplum birleştiriliyor..
Amerika müdahale kozuna sessiz kalıyor. Neden?
Sessiz kalmasın da ki tek neden elini kolunu
bağlayan Montrö anlaşması. Çünkü yedi
düvelin geçmeye çalıştığı fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri dehasını ve
Türk askerinin inancını kıramadığı boğazlar engel. Bu gün önemi artan bu
antlaşmaya kısaca değinelim.
22 Haziran 1936'da İsviçre'nin
Montreux kentinde toplanmıştır. İki ay süren toplantılardan sonra, 20 Temmuz
1936'da imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye'nin kısıtlanmış hakları
iade edilmiş ve boğazlar bölgesinin egemenliği Türkiye'ye geçmiştir. Türkiye
Daha önce Sovyet Rusya ile yaptığı anlaşma uyarınca(saldırmazlık antlaşması)
Sovyet Rusya'nın da desteği ile bu sözleşme yapılmıştır. Tamamı yirmi dokuz
madde, üç ek protokolden meydana gelen sözleşmeye göre:
Boğazlardan serbest geçiş esâsı kabul ediliyordu.
Ancak ticâret ve savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi, barış ve savaş hâline
göre, ayrı statüye bağlanıyordu. Savaş durumu da Türkiyenin girdiği, girmediği
ve savaş tehlikesi olma durumlarında uygulanacak esaslara ayrılıyordu.
* 2. Boğazların askerî
kontrolü ve savunma tedbirleri tamâmen Türkiye ye âitti.
Barış
zamânında:
* a. Karadeniz de kıyısı
olmayan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri 8-15
gün önceden haber verilmek ve bir arada dokuz gemiyi ve belli tonajı aşmamak
üzere geçebilir. Denizaltılar, uçak gemileri ve 10.000 tondan büyük savaş
gemileri hiç geçemez. Sözleşmeye uygun şekilde geçen savaş gemileri Karadeniz de
yirmi bir günden fazla kalamaz.* b. Karadeniz de kıyısı bulunan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri geçmeden sekiz gün önce Türkiye ye haber verecekler, bir arada geçen gemilerin tonajı 15.000den fazla olmayacaktır. Karadeniz de kalışları için belli bir süre yoktur.
Savaş
zamânında:
* a. Türkiye savaşa
katılmışsa; her cins gemiyi geçirip geçirmemekte serbesttir. İsterse Boğazları
kapayabilir.* b. Türkiye tarafsızsa; ticâret gemileri serbestçe geçmesine rağmen savaşan tarafların savaş gemileri geçemez.
* c. Savaş tehlikesinin çok olduğu zamanlarda; Türkiye yine karar serbestisine sâhip olarak Boğazları kapayabilir.
Kontrolü bizde olan boğazlar hakkında verilecek
karar çok önemli. Karadeniz de sınırı
bulunan Romanya ve Bulgaristan’ı ikna eden Amerika Karadeniz’e çıkmak ve 21
günden fazla kalmak istiyor. Bunun için Türkiye’ye Montrö anlaşmasının
maddelerini yumuşatalım teklifini getirdi. Bu teklif bana göre yumuşatma değil
bir nevi kaldıralım demektir. Türkiye ne yaptı; Rusya ile anlaşın cevabını vererek topu Rusya
ya attı. Kıvırma politikası ile elindeki gücünü kozunu Rusya ya bıraktı.
*Amerika
Rusya ile anlaşırsa; Boğazlarda hiçbir
hakimiyet gücümüz kalmaz ve boğazlar serbest hale gelir. Herhangi bir savaş
tehlikesinde kendinizi koruyacak gücümüz olmayacak. En nihayetinde düşmanların
çıkarları birleşirse anlaşmamaları için hiçbir sebep yok. Kırım savaşı buna en iyi örnektir. İngiliz ve
Rusların aralarında anlaşmaları ile kaybettiğimiz Kırım. Amaç Türk toprakları.
Şimdi durum daha da vahim Rus ve Amerika saldırısı arasında kalırız. Amaç yine
topraklarımızın paylaşımı.
*Anlaşamazsa;
Türkiye iki güçten birine karar vermek durumunda. Amerika dan yana verilen karar
savaş trampetlerin çalmaya başlaması demektir.
Bu hükumetin Rusya’dan yana kararı göze
alabileceğini düşünmüyorum. Çünkü topu Rusya ya atarak niyetini belli etti.
Türkiye diplomasinin bütün inceliklerini
kullanarak yani tarafsız akılcı yaklaşımla bu iki gücün arasında ki dengeyi
kurmak mecburiyetin de. Boğazlar da ki kontrol gücümüzü kaybetmeden.
Bireysel celladınız ülkenin celladı olmasın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder