18 Nisan 2014 Cuma

KARADENİZ ISINIYOR

          Ömer  Hayyam’a ait olan ‘Celladına aşık olmak’  dizesini çok düşünürüm. İnsan celladına aşık olabilir mi? diye de kendime çoğu zamanda sormuşumdur. Aslında bu sözü doğrulayan atasözümüzde yok değil hani ‘çekecek çileye aşık olmak’ gibi.
Bireysel olarak celladımı merak etmiyorum, gelene eyvallah deme gibi bir lüksüm olmayacak. Lakin Dünya celladına aşık olur diye de korkuyorum. 
Cellat kendini besleyen enerji ihtiyacı için Karadeniz’e göz dikmiş durumda.  Alıştırılması kolay olsun diye adına devrim denilen, rengarenk isimlerle nitelendirdiğimiz turuncu darbeyi Ukrayna da yaşadık.  Darbe ile istenilen zemin yavaş yavaş hazırlanmaya başlandı. Ukrayna’da,  Rus kökenli nüfus fazla.  Maşa olarak kullanılan Avrupa Birliği Ukrayna toplumunu ikiye böldü. Ukrayna’nın Avrupa birliğine dahil olması demek Rusya’nın Akdeniz ile tek bağlantı yolu olan Karadeniz’i kaybetmesi demektir. Buda Afrika, Ortadoğu ve Avrupa (Fransa, İspanya, İtalya,  Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs gibi) coğrafyasını kontrol edemeyeceği anlamına gelir. Amerika tarafından karalar arasına sıkıştırılan Rusya’nın karşı güç olma olasılığını ve Avrupa’yı tehdit eden enerji kozunu kaybetmesidir. Hatırlarsanız Atatürk’ün uyguladığı ve Hatayı topraklarımız kazandırdığı diplomasi kozunu bu sefer Rusya Kırımda uygulayarak Sivastopol limanı ile Karadeniz’e demir attı. Ukrayna da ki karışıklıktan yararlanarak Rus vatandaşlarını koruma bahanesi ile sürekli müdahale kozunu kullanıyor. Ne kadar önemli değil mi vatandaşının bulunması. Sadece hatırlatma Kıbrıs da iki toplum birleştiriliyor..
Amerika müdahale kozuna sessiz kalıyor. Neden? 
Sessiz kalmasın da ki tek neden elini kolunu bağlayan Montrö anlaşması.  Çünkü yedi düvelin geçmeye çalıştığı fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri dehasını ve Türk askerinin inancını kıramadığı boğazlar engel. Bu gün önemi artan bu antlaşmaya kısaca değinelim.
22 Haziran 1936'da İsviçre'nin Montreux kentinde toplanmıştır. İki ay süren toplantılardan sonra, 20 Temmuz 1936'da imzalanan yeni Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye'nin kısıtlanmış hakları iade edilmiş ve boğazlar bölgesinin egemenliği Türkiye'ye geçmiştir. Türkiye Daha önce Sovyet Rusya ile yaptığı anlaşma uyarınca(saldırmazlık antlaşması) Sovyet Rusya'nın da desteği ile bu sözleşme yapılmıştır. Tamamı yirmi dokuz madde, üç ek protokolden meydana gelen sözleşmeye göre:
Boğazlardan serbest geçiş esâsı kabul ediliyordu. Ancak ticâret ve savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi, barış ve savaş hâline göre, ayrı statüye bağlanıyordu. Savaş durumu da Türkiyenin girdiği, girmediği ve savaş tehlikesi olma durumlarında uygulanacak esaslara ayrılıyordu.
* 2. Boğazların askerî kontrolü ve savunma tedbirleri tamâmen Türkiye ye âitti.

Barış zamânında:
* a. Karadeniz de kıyısı olmayan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri 8-15 gün önceden haber verilmek ve bir arada dokuz gemiyi ve belli tonajı aşmamak üzere geçebilir. Denizaltılar, uçak gemileri ve 10.000 tondan büyük savaş gemileri hiç geçemez. Sözleşmeye uygun şekilde geçen savaş gemileri Karadeniz de yirmi bir günden fazla kalamaz.
* b. Karadeniz de kıyısı bulunan devletlerin ticâret gemileri serbestçe geçerler. Savaş gemileri geçmeden sekiz gün önce Türkiye ye haber verecekler, bir arada geçen gemilerin tonajı 15.000den fazla olmayacaktır. Karadeniz de kalışları için belli bir süre yoktur.
Savaş zamânında:
* a. Türkiye savaşa katılmışsa; her cins gemiyi geçirip geçirmemekte serbesttir. İsterse Boğazları kapayabilir.
* b. Türkiye tarafsızsa; ticâret gemileri serbestçe geçmesine rağmen savaşan tarafların savaş gemileri geçemez.
* c. Savaş tehlikesinin çok olduğu zamanlarda; Türkiye yine karar serbestisine sâhip olarak Boğazları kapayabilir.

Kontrolü bizde olan boğazlar hakkında verilecek karar çok önemli.  Karadeniz de sınırı bulunan Romanya ve Bulgaristan’ı ikna eden Amerika Karadeniz’e çıkmak ve 21 günden fazla kalmak istiyor. Bunun için Türkiye’ye Montrö anlaşmasının maddelerini yumuşatalım teklifini getirdi. Bu teklif bana göre yumuşatma değil bir nevi kaldıralım demektir. Türkiye ne yaptı;  Rusya ile anlaşın cevabını vererek topu Rusya ya attı. Kıvırma politikası ile elindeki gücünü kozunu Rusya ya bıraktı.
*Amerika Rusya ile anlaşırsa;  Boğazlarda hiçbir hakimiyet gücümüz kalmaz ve boğazlar serbest hale gelir. Herhangi bir savaş tehlikesinde kendinizi koruyacak gücümüz olmayacak. En nihayetinde düşmanların çıkarları birleşirse anlaşmamaları için hiçbir sebep yok.  Kırım savaşı buna en iyi örnektir. İngiliz ve Rusların aralarında anlaşmaları ile kaybettiğimiz Kırım. Amaç Türk toprakları. Şimdi durum daha da vahim Rus ve Amerika saldırısı arasında kalırız. Amaç yine topraklarımızın paylaşımı.
*Anlaşamazsa; Türkiye iki güçten birine karar vermek durumunda. Amerika dan yana verilen karar savaş trampetlerin çalmaya başlaması demektir.
Bu hükumetin Rusya’dan yana kararı göze alabileceğini düşünmüyorum. Çünkü topu Rusya ya atarak niyetini belli etti.
Türkiye diplomasinin bütün inceliklerini kullanarak yani tarafsız akılcı yaklaşımla bu iki gücün arasında ki dengeyi kurmak mecburiyetin de. Boğazlar da ki kontrol gücümüzü kaybetmeden.
Bireysel celladınız ülkenin celladı olmasın…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder