22 Nisan 2017 Cumartesi

SON GÜNLERİN MODASI ALDANMAK VE ALDATMAK



Aldanmak ve aldatmak birbirine bağlı bir olgu mu acaba?
Bu sorunun cevabını bulabilmek için olgunun temelini algılamak oluşturduğundan, algının tanımını doğru yapmak gerekir. O zaman gelin algıyı tanımlayalım.
Algı;  Bir nesnenin, bir olayın geçtiği mekan içinde uygun yere yerleştirildikten sonra çevresiyle birlikte bir bütün olarak algılanmasına denir.  O zaman algının sağlanabilmesi için çevrede oluşan olayların veya nesnenin tanınması gerekir. Tanıma işlemini beş duyu organımızla yapılır ve son aşama düşünce süzgecinden geçirildikten sonra karar aşamasına gelir. Karar algısının son aşaması eyleme geçmedir. İşte aldanma ve aldatma  bu noktada başlıyor eğer  duyu organları tarafından iyi algılanmamışsa düşünce de yanlış karar veriyor. Yada duyu organlarının algısı düşünce süzgecinden geçerken düşünce ile çarpışıyor burada ki çelişkilerde yanlış karar neden olmaktadır yani aldanma ve aldatmaya meyilli olunuyor.  Peki algıyı etkileyen faktörler yok  mu?
  • Dikkat ve Yoğunluk
  • Büyüklük
  • Renkler
  • Olayın görme merkezine yakınlığı veya uzaklığı
  • Olayın durgunluğu veya hareketliliği
  • Toplumun gelenek ve görenekleri
  • Kişinin eğitimi ve öncelikleri
Bu maddelere farklı bir çok unsur eklenebilir. Fakat bu unsurlar içinde bana göre büyüklük üzerinde durulması gerekir.  Bu büyüklük nedir ve nasıl olur? İsterseniz bu soruya cevap bulalım. Sorunun cevabı toplumun aldanmasına veya aldatılmasına ışık tutacaktır.
  • Mesela her zaman uzun veya cüsseli insanlar dikkat çeker.
  • Küçük Harfle yazılan bir dosya kağıdının tek bir yerinde kullanılan büyük harf hemen dikkat çeker. Büyük gruplar, küçük gruplara göre daha çok dikkat çeker.
  • Bağıran, hiddetli ve saldırgan gruplar, sakin gruplara göre daha çok dikkat çeker. Örneğin satırla bağıran grup ile kitap, gazete ellerinde yürüyen iki gruptan satırlı grup hemen dikkat çeker ve tüm insanlar pencereye koşup seyreder. Zayıf karakterli insanlar bu grupların içinde gücün algısından dolayı kendilerini güçlü görmeye başlar.
O zaman insanlar kendilerinden daha üstün  gücün ve büyüklüğün etkisine çok kolay girebiliyorlar. Genelde büyük partiler daha güçlü göründükleri için daha çok tercih edilmelerinde ki sebepte bundan kaynaklanmaktadır. Büyüklük kavramına göre toplum, cüsseli, uzun, bağıran liderleri güçlü gördüklerinden peşlerinden gitmekteler.  Yani  görme, duyma  ve sürekli insanlara dokunan lider ise dokunma duygusu da devreye girer ve güç algısı yaratılmış olur. Aslında göründüğü kadar güçlü lider olmanıza gerek yoktur, liderlerinde her insan gibi zaafları var.  Lideri güçlü olarak algılanması ona inanmayı getirir. Onunla birlikte bireylerde güç kazanır. Ne zaman lider güç yitirirse toplumda ki her birey kandırıldığının farkına varır.  Gelelim liderlere  onlar içinde durum pek farklı değildir. Kendilerinden daha büyük güçlü devletlerle bir araya geldiklerinde  onların güçlerini duyusal olarak algıladığı ve güce erişme egosuyla birlikte düşünce devreye girdiğinde algı büyük gücün yanında olmayı gerektirir ve sonuçta hüsran ve aldanmış olurlar.
Dikkat ederseniz az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin liderleri ABD başkanın elini sıkma sevdası içinde olurlar. Bu kendilerini güçlü sanma ve gösterme derdidir. Nerede bir lider yada daha üst kademede birilerini görsek hemen resim çektirir ve sosyal medyadan yayınlarız. Buda bizim çevremizde ki insanlara kendimizi güçlü gösterme algısı yaratmak istememizden kaynaklanıyor.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda liderler aldanır ve aldatabilirler. Yanlış algı aldanmalarına, kendilerini güçlü gösterme algısı da aldatmaya girer.  Ama şunu unutmamak da fayda var sürekli aldanma ve aldatılma varsa o zaman bu adet haline gelmiştir diyebiliriz.
Türkân Kebeci Şahin
turkankebeci@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder