21 Aralık 2013 Cumartesi

SAAT

         
             Saatin beş buçuk olmasını dört gözle bekliyordu. Kendi gürültüsünü bir şekilde kaldırsa da, çevresindeki insanların sesine tahammülü kalmamıştı. Bazen kendisini unutur, gün boyunca insanları seyre dalardı. Kimisi hemen dibinde çalışır, kimisi ondan üç dört metre uzakta, kimisi haznenin yanında.  İlk günleri bu durum onun çok hoşuna giderdi,  etrafında sürekli koşuşturan insanların gösterdikleri ihtimam onu mutlu ederdi.   Haznesi, kefeleri, ana gövdesine ulaşmak için üç metre uzunluğunda ki bandı ve çeneleri sürekli temiz olursa hiçbir problem çıkarmadan saatlerce tıkır tıkır çalıştığını bilen personel, bu aksamları fırsat buldukça temizlerdi. O ise bu durumun onun titizliğinden ve onu çok sevmelerinden kaynaklandığını düşünürdü.  Karşılıklı olduğu düşünülen bu sevgi sekiz yıl boyunca devam etti. 
        O sabah yine insanlar çevresine doluşmuşlardı, kimisi kolileri hazırlıyor, kimisi haznesine şeker döküyordu, bir yandan güzel melodiler radyodan yankılanıyordu.  Diğer çalışma günleri gibi başlamıştı. Onunla çalışan ekipten, en çok biraz topluca, sürekli bir şeyler söyleyip ya da insanların söylediklerine kahkahalarla gülen iri yüzlü, beyaz tenli Serabı çok severdi.  İlk o gelirdi başına, şalteri açıp hazırlardı. Onun sevinçli görüntüsünün altındaki hüznü çok iyi bilirdi. Öğleye doğru birden şalterlerini kapattılar, ellerinde alet çantaları ile üç usta hızlı hızlı vidalarını sökmeye başladıklarında;
-Aman Allahım ne oluyor, Serap, serap
Serapsa topluluğun içinde olan biteni seyretmekteydi. Yarım saatin içinde üçe parçaya ayırmışlardı. . Başına gelenlere aldırış etmiyordu, tek derdi serabı görebilmekti, önüne konan bandın üzerinden kafasını kaldırıp kalabalığa göz gezdiriyordu. Tüm çabalarına rağmen göremedi.
-Gövdemi parçaladıklarına göre, kesin satacaklar, son bir defa görebilseydim..
 Forklift ile parçalarını üç metre yukarıya taşımaya, yerine ise dev tahta sandıkları koymaya başladılar. Kalabalık bir anda artmıştı. İnsanların birazı sandıkları açıyor, birazı da onu yeniden monte ediyorlardı. Zaman ilerledikçe kasalardan kendisine tıpa tıp benzeyen birisi çıkmıştı. Tabi o daha yeni, genç olduğu için daha hızlıydı. Bu durum onu endişelendiriyordu. Endişesinin tek sebebi, Serap onu daha çok severse..
 Ta ki bu karşılıksız sevgi, serabın bir hafta boyunca işe gelmediği  güne kadar yıllarca sürüp gitti.  O güne kadar azimle çalışan aksamları artık isteksiz, güç bela çalışır oldu. Dişlilerin gıcırtısını gidermek için yağlanması da kar etmiyordu..
                En son kişi kapıdan çıktıktan sonra, derin bir nefes alıp sessizlik ve karanlığın içinde gidenlere el sallayarak uğurlardı. Serabı uğurlar gibi….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder