9 Ocak 2015 Cuma

KELİMELERE DANS ETTİREN ŞAİR

Edebiyatımızın  mihenk taşların dan Cemal Süreya   9 Ocak 1990 tarihin de 59 yaşın da aramızdan ayrılmıştır. Genç yaşta aramız dan ayrılana şairimiz 1931 yılın da  o dönem de Erzincan’a bağlı ( bu gün Tunceli’ya bağlı) Pülümür ilçesin de doğdu. Annesi  Gülbeyaz, Babası Hüseyin. Asıl adı Cemalettin Seber dir.  Dersim olayları sırasın da büyük amcası Memo için sürgün kararı çıkar. Ağabeysini  yalnız bırakmak istemeyen Hüseyin  Seber de  ailesi ile birlikte Erzincan dan Bilecik’e sürgün edilir. Erzincan’dan sürgün edildiklerinde bindirildikleri sürgün treni, nereye götürüldüklerini bilmeyen insanlarla doludur… Yedi yaşında çıktığı bu yolculuk Cemal Süreya’nın bütün hayatını etkiler, şiirini besleyecek bir dönemin başlangıcı ve ‘bir doğum anı’ olur. Trenden Bilecik’te indirilirler. Bilecik halkı gelenleri horlamak bir yana, bağırlarına basar sürgünleri; tepsi tepsi baklava börek taşırlar onlara. Bilecek’ e yerleştikten kısa bir süre sonra yedi yaşında annesini kaybeder.  Sürgün ve annesini kaybetme acısı hayatına giren tüm kadınlar da annesini arama ve sürgün yaşamlara neden olacaktır. Kendisi edebiyata yönelişi ile ilgili olarak şunu söyler: "Belki beni edebiyata götüren bir sürü neden vardır. Ama bir keskin neden ararsam bunu annemde bulduğumu söyleyebilirim." 
Annesinin ölümün den sonra ilkokul son sınıfta babası yeniden evlenir.  Hüseyin bey İstanbulda ki ablası Fatma hanımın evlenmeyi bir şekilde kabul eder evleneceği kişi kendisinden büyük ve kısır olacaktır.

Üvey anne Esma,  çocuk Cemal Süreya ya ve kız kardeşlerine hayatı zindan eder Esma, şairin kız kardeşleri Perihan ve Ayten'i köle gibi çalıştırıyor. Okula gidebilmeleri evi baştan aşağı temizleyip Esma'nın önüne kahvaltısını koymalarıyla mümkün olabiliyor… Şiddetin bini de bir para. Örneğin akşam yemeği için hazırlanan balığı kediye kaptırmanın cezası koldan bıçaklama! Sonra da Hüseyin Bey'e söylenecek yüzlerce yalandan biri: "Ben yapmadım, akrep soktu." Bir başka sinirlenişinde ise Perihan'ı saçlarından tutup kuyuya sarkıtıyor. Bu olay yıllar sonra Cemal Süreya'da şu acı cümleyle uç verecektir: "Bu yüzden kız kardeşlerimin saçları gür değildir.".
Tomris Uyar’ın Cemal Süreya ile olan ilişkisi hem enteresan, hem dillere destandır…
“Hangi kapı, ne kapısı” der bakan.
“Gönlümüzün kapısı”.
Bir yandan da Süreya’nın Memo’ya sevgisi hep aynıdır: “Beni çok üzüyor. Ama gene de seviyorum. Ona bir şey olursa intihar ederim.” 
Tomris Uyar çok önemli bir saptamada bulunuyor Cemal Süreya ile ilgili: "Tanıdığı kaç kişi varsa, o kadar Cemal Süreya vardır. O yüzden ben bir tane Süreya biyografisi düşünmem. Üç tane yazılabilir. Üçü de apayrı."


 Çocukluk yıllarında halk edebiyatı ve Alevi kültürü ile tanışmasına vesile olan annesinin, sürgünlüklerinin ilk yılında ölmesi ve akabinde kendisinin ve kardeşlerinin yaşadığı üvey anne zulmünün, Süreya’nın hayatının en yıkıcı dönemi ve şair oluşunu en çok etkileyen faktörlerden biri olduğu söylenebilir.  Babası, ailenin Bilecik’te zorunlu ikamet süresinin henüz bitmemesine rağmen, Cemal’i ilkokulu okuması için İstanbul’a küçük amcasının ve halasının yanına gönderir. Bir süre sonra bu durumun dikkat çekmediğini fark eden babasının da, yerleşmek için İstanbul’a gitmesiyle işler değişir. Ailenin izinsiz olarak Bilecik’ten ayrılışı altı ay içinde fark edilir. Aile 1942 yılında tekrar Bilecik’e yollanır.
Parasız yatılı sınavını kazanarak lise öğrenimi için İstanbul'a geldi. 1950 yılında Haydarpaşa Lisesi'ni, 1954 yılında da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi.
Seniha Hanım, Cemal Süreya’nın ilk aşkıdır ve ortaokul yıllarında başlayan bu aşk evlilikle sonuçlanır. Hatta Süreya, Seniha Hanım’dan bahsederken, o yıllarda sınıfın tahtasına yazdığı kızıl mısralar adlı şiirinde ‘Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu’ der. 1955 güzünde Eskişehir’den İstanbul’a yardımcı maliye müfettişi olarak atanır. İstanbul’a yerleşmesiyle edebiyat çevrelerinde ve etkinliklerinde daha sık görünmeye başlar; ancak bu durum ailesini ihmal etmesine yol açar.
ikinci evliliğini Zuhal Tekkanat’la, üçüncü evliliğini Güngör Demiray’la yapar, ondan ayrıldıktan kısa bir süre sonra tekrar Zuhal Tekkanat’la birlikte olur (tabii bu evliliklerin arasında sayısız gönül macerası, evlilikten dönen nişanlılıklar da vardır) ve bunlardan sonra Cemal Süreya Birsen Sağnak’la evlenir. Bu evliliklerin de eşlerine şiddet uygulamıştır.
Tomris Uyar, Ülkü Tamer ile evliyken âşık olur Cemal Süreya’ya… İkisi de evlidir, ikisi de birbirleri için boşanırlar eşlerinden ve bugün bile, ‘Türk edebiyatının en verimli aşkı’ tanımını hak eden üç yılı birlikte geçirirler. Tomris Uyar ile ilişkisinde aktarılan bir şiddet olmamıştır. Hatta şöyle demiş Tomris Uyar "Feodal değil. Evine bağlı, evinde olmayı, çalışmayı çok seven bir adam… Son derece şefkatli... Sözgelimi nezle olayım, aman efendim çaylar yapılır, yatağa getirilir, başımda oturulur, saçım okşanır, ilaçlar... O güne kadar başka hiç kimsede görmediğim bir şey." 
Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlardı Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, “Biraz gez dolaş, arkadaşlarınla falan buluş” der. Ertesi gün geç gelir Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep geç gelir. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris, apartmanın girişinde oturan Cemal’i görür ve gerçek ortaya çıkar. Her akşam iş çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya… Tomris Uyar tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…
Cemal Süreya Darphane’de müdür; paranın yerinde şair müdür. Bütün yolsuzlukları tespit edip, rapor eder, Ankara’ya gönderir, mükafat bekler, ama ses yok. Bir daha yazıp bir daha gönderir.
Çok geçmeden zamanın bakanı Darphane’yi teftişe gelir. Gelir ama Cemal Süreya’nın elini bile sıkmaz. “Bu kapının arkasında ne var?” diyerek bütün odaları dolaşır. Cemal Süreya’ya hiç muhatap olmaz, yardımcılarına sorar. Bu kapının arkasında ne var, burada ne var… İki saat dolaşır ve gider.
Giderken Cemal Süreya der ki:
“Bir kapı var ki, onu size hiç açmayacağız”.
Bakan gider, bir rapor hazırlar: Darphaneyi gezdim, çok pis buldum. Müdür Cemalettin Seber’i (Cemal Süreya) görevden alıyorum.
Cemal Süreya bu yazıyı alınca bir basın toplantısı düzenler ve der ki:“Bakan haklı, gerçekten de o gün şanlı Darphane, tarihinde ilk defa kirliydi. O da Sayın Bakanın burada teftişte olduğu saatlerdi.”
Şair edebiyatçı arkadaşlarına sık sık küserdi. Bu küslük günlerinin birinde Edip Cansever “Cemal Süreya’ya içki içmesini ben öğrettim” deyince intikamını “Edip’e şiir yazmayı ben öğrettim” diye alır ancak barıştıklarında da, dünyaya ilan ederbunu: “Edip’le barıştık.” diye.
Ona göre şiir her şeyi söyleyebilme sanatıydı.
Yazarın son yılları özellikle üzerine çok düştüğü oğlu Memo’nun acısı ile geçer. Ağrılarını yatıştırmak için içkiyi arttıran annesine ayrı, babasına ayrı kızıyor. Babasının müzik setini, videosunu satıp silah alıyor. Eli silahlı bir kabusa dönüşüyor. Evi dini kitaplarla doldurup, sağcı örgütlerle ilişki kuruyor. Yıllar ilerledikçe Memo’nun durumu da ilerliyor. Polislerce aranıyor. Hapse girip çıkıyor. Birsen hanımla birlikte yaşayan babasının evini işgal ediyor. Babasını kimseyle görüştürmüyor, telefon kaplosunu koparıyor. Kağıtlarını, yazılarını yırtıyor. İçkisini ya döküyor ya saklıyor. Memo’nun bakkala gittiği bir gün Cemal Süreya Birsen hanıma ulaşıyor. “Gel al beni buradan. Kurtar beni.” Birsen hanım kendisini alıp annesine götürmek istediğinde ise reddediyor. “Gelir basar bu. Öldürür. Seni de öldürür, herkesi de öldürür.” 

HERKESİN CEMAL SÜREYA'SI! 

SOYADINDAKİ "Y" HARFİNİ İDDİADA KAYBETTİ
Cemal Süreya iddiaya girmeyi severdi. Arkadaşıyla bir şey üzerine iddiaya girmiş. Kaybederse soyadındaki "y" harfinden birini sildireceğini söylemiş. Kaybetmiş ve Süreyya olan soyadını Süreya olarak değiştirmiş.”
İkinci Yeni şiirinin en önemli isimlerindendir. Geleneğe karşı olmasına karşın geleneği şiirinde en güzel kullanan şairlerden birisiydi. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir.


Kaynakça:



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder