Edebiyatımızın mihenk taşların dan Cemal Süreya 9 Ocak 1990 tarihin de 59 yaşın da aramızdan
ayrılmıştır. Genç yaşta aramız dan ayrılana şairimiz 1931 yılın da o dönem de Erzincan’a bağlı ( bu gün
Tunceli’ya bağlı) Pülümür ilçesin de doğdu. Annesi Gülbeyaz, Babası Hüseyin. Asıl adı Cemalettin
Seber dir. Dersim olayları sırasın da
büyük amcası Memo için sürgün kararı çıkar. Ağabeysini yalnız bırakmak istemeyen Hüseyin Seber de
ailesi ile birlikte Erzincan dan Bilecik’e sürgün edilir. Erzincan’dan
sürgün edildiklerinde bindirildikleri sürgün treni, nereye götürüldüklerini
bilmeyen insanlarla doludur… Yedi yaşında çıktığı bu yolculuk Cemal Süreya’nın
bütün hayatını etkiler, şiirini besleyecek bir dönemin başlangıcı ve ‘bir doğum
anı’ olur. Trenden Bilecik’te indirilirler. Bilecik halkı gelenleri horlamak
bir yana, bağırlarına basar sürgünleri; tepsi tepsi baklava börek taşırlar
onlara. Bilecek’ e yerleştikten kısa bir süre sonra yedi yaşında annesini
kaybeder. Sürgün ve annesini kaybetme
acısı hayatına giren tüm kadınlar da annesini arama ve sürgün yaşamlara neden
olacaktır. Kendisi edebiyata yönelişi ile ilgili olarak şunu söyler: "Belki beni edebiyata götüren bir sürü neden
vardır. Ama bir keskin neden ararsam bunu annemde bulduğumu
söyleyebilirim."
Annesinin ölümün den sonra ilkokul son
sınıfta babası yeniden evlenir. Hüseyin
bey İstanbulda ki ablası Fatma hanımın evlenmeyi bir şekilde kabul eder
evleneceği kişi kendisinden büyük ve kısır olacaktır.
Tomris Uyar’ın Cemal Süreya ile olan ilişkisi hem enteresan, hem dillere destandır…
“Hangi kapı, ne kapısı” der bakan.
“Gönlümüzün kapısı”.
Bir yandan da Süreya’nın Memo’ya sevgisi hep aynıdır: “Beni çok üzüyor. Ama gene de seviyorum. Ona bir şey olursa intihar ederim.”
Tomris Uyar çok önemli bir saptamada bulunuyor Cemal Süreya ile ilgili: "Tanıdığı kaç kişi varsa, o kadar Cemal Süreya vardır. O yüzden ben bir tane Süreya biyografisi düşünmem. Üç tane yazılabilir. Üçü de apayrı."
Çocukluk yıllarında halk edebiyatı ve Alevi kültürü ile
tanışmasına vesile olan annesinin, sürgünlüklerinin ilk yılında ölmesi ve
akabinde kendisinin ve kardeşlerinin yaşadığı üvey anne zulmünün, Süreya’nın
hayatının en yıkıcı dönemi ve şair oluşunu en çok etkileyen faktörlerden biri
olduğu söylenebilir. Babası,
ailenin Bilecik’te zorunlu ikamet süresinin henüz bitmemesine
rağmen, Cemal’i ilkokulu okuması için İstanbul’a küçük amcasının ve
halasının yanına gönderir. Bir süre sonra bu durumun dikkat çekmediğini fark
eden babasının da, yerleşmek için İstanbul’a gitmesiyle işler
değişir. Ailenin izinsiz olarak Bilecik’ten ayrılışı altı ay içinde
fark edilir. Aile 1942 yılında tekrar Bilecik’e
yollanır.
Parasız
yatılı sınavını kazanarak lise öğrenimi için İstanbul'a geldi. 1950 yılında
Haydarpaşa Lisesi'ni, 1954 yılında da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi.
Seniha
Hanım, Cemal Süreya’nın ilk aşkıdır ve ortaokul yıllarında başlayan bu aşk
evlilikle sonuçlanır. Hatta Süreya, Seniha Hanım’dan bahsederken, o yıllarda
sınıfın tahtasına yazdığı kızıl mısralar adlı şiirinde ‘Seni sevdiğim anda her
şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu’ der. 1955 güzünde
Eskişehir’den İstanbul’a yardımcı maliye müfettişi olarak atanır. İstanbul’a
yerleşmesiyle edebiyat çevrelerinde ve etkinliklerinde daha sık görünmeye
başlar; ancak bu durum ailesini ihmal etmesine yol açar.
ikinci
evliliğini Zuhal Tekkanat’la, üçüncü evliliğini Güngör Demiray’la yapar, ondan
ayrıldıktan kısa bir süre sonra tekrar Zuhal Tekkanat’la birlikte olur (tabii
bu evliliklerin arasında sayısız gönül macerası, evlilikten dönen nişanlılıklar
da vardır) ve bunlardan sonra Cemal Süreya Birsen Sağnak’la evlenir. Bu
evliliklerin de eşlerine şiddet uygulamıştır.
Tomris
Uyar, Ülkü Tamer ile evliyken âşık olur Cemal Süreya’ya… İkisi de evlidir,
ikisi de birbirleri için boşanırlar eşlerinden ve bugün bile, ‘Türk
edebiyatının en verimli aşkı’ tanımını hak eden üç yılı birlikte geçirirler. Tomris Uyar ile ilişkisinde aktarılan bir
şiddet olmamıştır. Hatta şöyle demiş Tomris Uyar "Feodal değil.
Evine bağlı, evinde olmayı, çalışmayı çok seven bir adam… Son derece
şefkatli... Sözgelimi nezle olayım, aman efendim çaylar yapılır, yatağa
getirilir, başımda oturulur, saçım okşanır, ilaçlar... O güne kadar başka hiç
kimsede görmediğim bir şey."
Her akşam işten çıkıp şıp diye eve
damlardı Cemal Süreya. Bir gün Tomris Uyar, “Biraz gez dolaş, arkadaşlarınla
falan buluş” der. Ertesi gün geç gelir Cemal Süreya, daha ertesi gün de, hep
geç gelir. Bu akşamlardan birinde, örtü silkelemek için pencereyi açan Tomris,
apartmanın girişinde oturan Cemal’i görür ve gerçek ortaya çıkar. Her akşam iş
çıkışı eve geliyor ama aşağıda oturup ‘gecikiyordu’ Cemal Süreya… Tomris Uyar
tarafından durumun adı derhal kondu: Şahsiyet Rötarı…
Cemal Süreya Darphane’de müdür;
paranın yerinde şair müdür. Bütün yolsuzlukları tespit edip, rapor eder,
Ankara’ya gönderir, mükafat bekler, ama ses yok. Bir daha yazıp bir daha
gönderir.
Çok geçmeden zamanın bakanı
Darphane’yi teftişe gelir. Gelir ama Cemal Süreya’nın elini bile sıkmaz. “Bu
kapının arkasında ne var?” diyerek bütün odaları dolaşır. Cemal Süreya’ya hiç
muhatap olmaz, yardımcılarına sorar. Bu kapının arkasında ne var, burada ne
var… İki saat dolaşır ve gider.
Giderken Cemal Süreya der ki:
“Bir kapı var ki, onu size hiç
açmayacağız”.
Bakan gider, bir rapor hazırlar:
Darphaneyi gezdim, çok pis buldum. Müdür Cemalettin Seber’i (Cemal Süreya)
görevden alıyorum.
Cemal Süreya bu yazıyı alınca bir
basın toplantısı düzenler ve der ki:“Bakan haklı, gerçekten de o gün şanlı
Darphane, tarihinde ilk defa kirliydi. O da Sayın Bakanın burada teftişte
olduğu saatlerdi.”
Şair
edebiyatçı arkadaşlarına sık sık küserdi. Bu küslük günlerinin birinde Edip
Cansever “Cemal Süreya’ya içki içmesini ben öğrettim” deyince intikamını
“Edip’e şiir yazmayı ben öğrettim” diye alır ancak barıştıklarında da, dünyaya
ilan ederbunu: “Edip’le barıştık.” diye.
Ona
göre şiir her şeyi söyleyebilme sanatıydı.
Yazarın
son yılları özellikle üzerine çok düştüğü oğlu Memo’nun acısı ile geçer.
Ağrılarını yatıştırmak için içkiyi arttıran annesine ayrı, babasına ayrı
kızıyor. Babasının müzik setini, videosunu satıp silah alıyor. Eli silahlı bir
kabusa dönüşüyor. Evi dini kitaplarla doldurup, sağcı örgütlerle ilişki
kuruyor. Yıllar ilerledikçe Memo’nun durumu da ilerliyor. Polislerce aranıyor.
Hapse girip çıkıyor. Birsen hanımla birlikte yaşayan babasının evini işgal
ediyor. Babasını kimseyle görüştürmüyor, telefon kaplosunu koparıyor.
Kağıtlarını, yazılarını yırtıyor. İçkisini ya döküyor ya saklıyor. Memo’nun
bakkala gittiği bir gün Cemal Süreya Birsen hanıma ulaşıyor. “Gel al beni
buradan. Kurtar beni.” Birsen hanım kendisini alıp annesine götürmek
istediğinde ise reddediyor. “Gelir basar bu. Öldürür. Seni de öldürür, herkesi
de öldürür.”
HERKESİN CEMAL SÜREYA'SI!
SOYADINDAKİ
"Y" HARFİNİ İDDİADA KAYBETTİ
Cemal Süreya iddiaya girmeyi severdi. Arkadaşıyla bir
şey üzerine iddiaya girmiş. Kaybederse soyadındaki "y" harfinden
birini sildireceğini söylemiş. Kaybetmiş ve Süreyya olan soyadını Süreya olarak
değiştirmiş.”
İkinci Yeni şiirinin en önemli
isimlerindendir. Geleneğe karşı olmasına karşın geleneği şiirinde en güzel
kullanan şairlerden birisiydi. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı
buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle İkinci
Yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir.
Kaynakça:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder