-
Nuray merhaba, nasılsın?
-
İyiyim teşekkürler, sen nasılsın?
-
Bende iyiyim teşekkür ederim, nerede
buluşuyoruz? Ben Acıbadem’ deyim
.
-
Bağdat caddesinde buluşalım, oraya
yakınım
-
Tamam, ikide Boğanın orada olurum, uyar
mı?
-
Tamam ikide.
Hemen hazırlanmaya
koyuldum. Bir yandan da taksiyle mi, dolmuşla mı gitsem diye düşünüyordum. Ev ahalisine ‘ben çıkıyorum, akşama
görüşürüz’ diye seslendim. Onlardan gelen‘ güle güle, kendine dikkat et’ cevabı duyunca kapıyı çekip çıktım. Nasıl
olsa zamanım vardı, dolmuşla gitmeye karar verdim. Araç doluydu,
cam kenarında yolculuk ediyordum. Lüks
kafelerin, mağazaların ve alışveriş merkezlerin ve birçok trafik ışığının
olduğu, cıvıl cıvıl insanlarla dolu cadde boyunca gidiyorduk. Trafik
ışıklarında durduğumuzda, kafenin bahçesin
de ki masalar, giyimlerinden hali
vakti yerinde olduğu anlaşılan insanlarla doluydu. Sokağa yakın masada hararetli bir şekilde konuşan üç kadın dikkatimi çekti. Öyle dalmışlarda ki
konuşmaya..
Önlerinde ki çöp konteynırından kağıt toplayan
kadın da, bulduklarının
sevinci ile bir bir
konteynırdan alıp arabasını doldurmaya çalışıyordu. Kaldırımın başında giyimi masadakilere göre
iyi olmayan kadın ağır ağır masaya yanaştı. Elinin hareketi ile bir şeyler anlatmaya çalıştığı anlaşılıyordu.
Masada ki kadınlar başlarını çevirip konuşmaya devam ettiler. İki kadın bir iki
saniye göz göze geldi. Başlarını öne
eğip kaldıkları yerden yollarına devam ettiler, bende yeşil ile Bahariye
caddesine..
Konuştuğumuz saatte
gelmiştim. Bir kafeye girip gördüğüm
görüntünün içinde yaşanan tezatlıkları düşünmeye dalmıştım. Telefonun sesi ile
kendime geldim. Nuray arıyordu.
-Neredesin, geldin mi?
-Kafedeyim geldim, on
dakika oldu.
-Bende seni bekliyorum,
hangi kafedesin.
-Bankanın karşısında ki
kafe.
-Eee bende bankanın
karşısında ki kafedeyim. Starbucks
-Hangi Starbucks, Nuray
- Bağdat
caddesindeyim!!!
-Geliyorum bekle.
Konuşup, buluşmak için anlaştık ama birde konuşmasak nasıl
anlaşacaktık bilmiyorum. Hemen taksiye
atlayıp ‘Bağdat caddesine, lütfen’ dedim.
Bu yanlış anlaşılma kesin benden kaynaklanıyordu, eminim. Beynim kabul
etmek istemiyorsa kesinlikle bir oyun oynardı bana. Zaten Bağdat caddesini de sevemedim, insanlar aynı
kalıptan çıkmış gibi. Şehrin farklı yüzü. Ellerinde köpekler lüks mağazaların
vitrinlerini dolaşan insanlarla dolu. Köpek malzemeleri satan vitrinde bir
kıyafet dikkatimi çekti. Çok şirin pitikare kumaştan bir köpek pantolonu.
Etiketteki fiyatı görünce ‘ pes artık daha neler, kim alır bunu’ dedim demesine
de. Biraz yukarıdan gelen iki köpeğin üzerinde aynısı var. Uzun zamandır
görmediğim güzel arkadaşımı görmek büyük bir keyif ve mutluluk verse de, gün
boyu ruhumu sıkan bir şeyler vardı.
Akşam taksiye binip sahile
gelince içime huzur dolmaya başladı. Vapura bindim. İşten çıkan insanların
vapura yetişmek için telaşları, ‘sıcak çay, sahlep’ diye olanca sesi ile bağıran satıcının sesi
ile huzur bulan ruhuma sevgi damla damla akmaya başladı.
Bütün gün ruhum la bedenim birbirine yabancı iki sevgili gibiydi.
İnsanların nesi var,
benim neyim var.
İnsanlar neyi
bekliyor, ben neyi bekliyorum..
Yaşamın içindeyken,
kıyısına nasıl geldim.
Gelmekle gitmek
arasında asılı kaldı insanlık, Araftayız
birlikte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder