İstanbul, güneşli fakat serin bir eylül sabahının
heyecanı içinde, güneş ışınlarını şehrin
üzerine ulaştırmaya çalışırken milyonlarca insan kendi telaşlarını yaşıyorlardı.
Eşinin ‘Geç kalıyorsun bir an önce hazırlanmalısın
sesi’’ ile kendine geldi. Uykulu gözlerle saati kontrol etti. Beşe çeyrek
vardı. Söylene söylene yataktan kalktı. Geç kalmayayım diye saati de kurmuştum
oysa.
-Madem uyandın insan kaldırmaz mı? Uçağı kaçıracağım.
-Bende şimdi kalktım, saatinin alarmını yine kapatmış sındır,
birde söyleniyorsun.
Adamcağız eşine laf yetiştirip daha fazla geç kalmak
istemediğinden cevap vermeden hazırlanmaya devam etti.
-Ben çıktım..
-Güle güle iyi yolculuklar, inince ararsın.
Sabahın bu saatinde trafik olmadığından uçağa
yetişebilme olasılığı yüksekti. Bir iki saat sonra bu yol Arap saçına dönecek,
yol vermeyenler bağıranlar, küfür edenlerle dolup taşacaktı. Hepsi de bu
şehrin bir ucundan yola çıkıp diğer ucuna ulaşmaya çalışan insanlardı. 5.30’da Atatürk Hava alanına gelmişti, biletini çek ettirmek için gişede ki kadın
memura uzattı.
-Beyefendi sizi bir sonraki uçuşa aldık.
-Nasıl olur, neyse bir sonraki uçak ne zaman.
-Yarım saat sonra, bir saniye listeden isminizi
kontrol edeyim.
-Kusura bakmayın listede isminiz yok.
Adamcağız günün terslikle başlamasının verdiği
sinirle sesini yükselterek kadına söylenmeye başlar. Memur bir süre sessiz
kaldı sonra, başını kaldırarak konuşmaya başladı.
-Beyefendi burası neresi ?
-Ne demek neresi
-Bulunduğumuz yer neresi
-İstanbul tabi ki neresi olacak, ne biçim soru bu.
-İşte İstanbul’dasınız, tekrar İstanbul’
uçamazsınız. Başka İstanbul varsa bilemem.
Cevaplar karşısında afallayan adamcağız biletine
bakar. Lefkoşe- İstanbul.
Evden çıkmaya hazırlanan kadın kapıda kocası ile
karşılaştı.
-Hayırdır ne işin var senin evde.
Bileti eşine uzattı. Biletteki uçuş güzergahını gören
kadının kahkahaları bir alt kattan duyulurken, adam sessizce kapıyı kapattı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder