Bu günlerde dış işleri bakanımızı gören var mı?
Son günlerde gündemden düşmeyen, televizyon ekranlarında bir
Amerika da, bir Avrupa da görmeye alıştığımız Sayın Davutoğlu nu gözlerimiz arar
oldu. Maalesef Suriye politikamız fiyaskoyla sonuçlandı. Çok hızlı giriş
yaptığımız Suriye de aradığımızı bulamadık. Müdahale edilmesi için çırpındık,
sesimizi duyan olmadı, tampon bölge istedik kimse tınmadı. Irak müdahalesi
sırasında olduğu gibi sığınmacıları kabul etmekten başka bir şey yok elimiz de
demeyin, çünkü biz bu çıkmaza bilerek girdik.
Bu gün sayıları 100.000 bini bulan sözde mülteci dediğimiz bu insanlar
Hatay, Kilis gibi Güney sınırımızda ki kamplara yerleştirildiği gibi bölgede
ikamet etmesine izin verildi. Bölge
halkı ile yaşanan olayları hepimiz basından takip ettik. İçler acısı bir
durumdu, mülteci olarak gördüğümüz bu insanlar
‘ buralar bizim, sizlerde gideceksiniz’ gibi sözlerle neredeyse
bölge halkını kovma noktasına bile geldiler. Halkımızı tehdit etmeler ve bu
süreç de kolluk güçlerimizin olaya sessiz kalması çok düşündürücüydü. Halk
olarak elbette neden diye sorduk?
Suriye konusunda Amerika ve Avrupa nın bizi
destekleyeceğinden emindik, çünkü Libya, Mısır örnekleri vardı önümüzde.
Amerika’nın ilk başta bizlerin sırtını sıvazlaması iki ülkenin birbirini gaza
getirmeleri bizi ümitlendirdi ta ki Amerika’nın Genelkurmay başkanı müdahalenin Amerika’nın menfaatlerine ters
düşer demesi ile güvendiğimiz Obama geri adım attı.
Tampon bölge arayışlarımıza Avrupa’nın yanaşmaması bizi
hayal kırıklığına uğrattı. Tampon bölgeyi sınırımızın dışında değil sınırımızın
içinde kamplarla kendimiz kurduk. Kısa bir süre sonra Avrupa ve Amerika tampon
bölge olarak sınırımızın içindeki bu bölgeye müdahale hakkını bulacaktır.
Avrupa ya ekonomik yardımlarda bulunması için mekik dokuduk,
oda nafile. Avrupa bu sığınmacıları mülteci olarak görmüyor. ‘Ancak Joli gibi sanatçılar ile iç işleri
bakanımızın koyu sohbeti sonucunda takdirleri alıyoruz.’ Peki Avrupa neden mülteci olarak görmüyor, BM
mülteci yasasına göre kamplara giriş çıkışlar denetim ve kontrol altında
tutularak izolasyon edilir, yani mülteciler şehir merkezinde cirit atamaz. İkincisi kamplar tamamen sivillerden
oluşmalıdır. Bizler sivil ve asker olduğunu basın vasıtasıyla tesadüfen
öğrendik. Burası farklı bir sınır
konumuna girdiğinden kolluk güçlerimizin müdahale etmesini bırakın, silahı
belinden alınıyor. Size ait olmayan sınıra milletvekillerin alınmasını
bekleyemeyiz. Bütün bu örnekler oranın artık size ait olmayan bir bölge
konumuna gelmeye başladığının bir göstergesidir. Üstelik ekonomiye verdiği yük
diye bir yükten bahsetmekteyiz. Bu kadar
kişinin ekonomik yükünü kaldırmak Türkiye için zor. Bu konuya şüpheli
bakıyorum. Belki de ekonomik olarak burası kendisine ikame ediyordur. Ya da
satın alınmış olabilir mi sorusunu sormadan edemiyorum. Buna örnek olarak Amerika – Meksika sınırı
verilebilir. Bu iki ülke arasında oluşturulan ortak bölgede ki Meksika
şirketlerinde ki işçiler Amerikan işçilerinden daha düşük fiyata çalışmak için
Amerika sınırına geçer. İllegal olan bu sınırı burada ki firmaların
politikalarına göre belirlenir. İşte Türkiye de amaç farklı olmak kaydı ile
silahlı Özgürlükçü Suriye Ordusuna ait olan kişiler sınırdan geçişleri
kendileri belirlemekteler. Ellerini kollarını sallayarak geçişi bunu
göstermektedir.
Bu günkü Vatan gazetesin de, Türkiye’nin İran ve Rusya ile
anlaşması sonucunda ÖSO sınırlarımızdan
çıkıp Suriye sınırı içinde faaliyetlerini sürdüreceğini veriyor.
Türkiye aradığını bulamayınca politika değiştirmeye karar vermiş. Zaten
yeni Osmanlıcılık kavramı başından beri hayaldi. Ne oldu da kardeş Suriye ve
Irakla ilişkilerimiz bozuldu?
Bunun en önemli nedeni
Irak Kürt Federe Devleti ile Mayıs 2012 de yapılan petrol anlaşmasına
dayandırmanın yanlış olmayacağı kanısındayım.
Bu petrollere Amerikan petrol şirketleri sahip, bu durum Maliki yi
rahatsız etmekteydi, hep Irak bütünlüğünü savunan Türkiye’nin Irak hükümetini
devre dışı bırakarak Barzani ile petrol taşıma anlaşmasını yapması ile ipler
koptu, Maliki yönünü İran’a çevirdi.
Anlaşmanın içeriğini enerji bakanımızın açıklamasından öğreniyoruz. Ham petrol
Suriye sınırından petrolle Mersin limanına tankerle gelecek rafine( bu bölgede
rafine işlemi özel sektöre veriliyor, kim olduğu net olarak açıklanmıyor)
edilip satılacak. Bu anlaşmaya Suriye kendi çıkarı için ( bölgesinde Kürtlerin
güçlenmesini istemediğinden) kabul etmeyince ilişkilerimiz hem Irakla ve Suriye
ile koptu. Buna izin veren batı bunun karşılığında ne talep etti bilemiyorum.
Belki de Suriye ye yada İran’a saldırmak olabilir. İlk günlerde ki saldırı
konusunda ki aşırı isteğimizi düşününce
hak vermemek yanlış olur.
Kuzey Irakta tampon bölge oluşturulduğunda
hatırlayacaksınız, pkk saldırıları artmış, sınırda Alman, Amerika, İngiliz
istihbarat birimleri cirit atıyorlardı. Pkk ya verdikleri destekler sonucunda
verdiğimiz şehitlerimizi, faili meçhulleri vb karışık olayları unutmuş
olamayız. Şimdi yaşananlarda bu olayların bir tekrarı. Diplomisilerde kendi çıkarınız için elinizde ki tüm kartları
oynarsınız. Suriye ve İran şimdi pkk kartını kullanıyor.
Coğrafya etnik ve dini açıdan karışık olduğundan Türkiye’nin
oynadığı Haması destekleyip, Hizbullaha
cepe almasıyla Suriye ve İran’a yeni bir kart vermiş oluyor. Ya ikisine de cephe alacaksınız yada
ikisine de eşit mesafede yaklaşacaksınız.
Avrupa nın yıllardır
uyguladığı düşmanımın düşmanı dostum dur politikasının kopyası. Dost bildiğimiz
düşman bir gün bize de ters dönecektir. Pkk kartından sonra birde Hizbullah ile
uğraşmayalım.
Suriye ile ilişkilerimizin düzelmesi, yanılmıyorsam 2000 yada 2001 yılında eski
Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in ziyareti ile başlamıştır.
Komşularımız önemli….
Türkan Kebeci
turkankebeci@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder