15 Şubat 2012 Çarşamba

İRAN VE TÜRKİYE

İster Arap baharı diyelim, ister demokrasi diyelim bu yaşanan olaylara, gerçek şu ki; değişen dengeler doğrultusunda enerji kaynakların kullanımı ve kontrolü kolaylaşacak ve yeni ortaklar sahneye çıkacak.
Kaynayan bu coğrafyanın her zaman birliğinden yanayım, umudumu kaybetsem de bu coğrafya’da ki tüm ülkeleri bir birlik altında toplandığını, coğrafyanın bekası için ortak kararlar verildiğini görebilmeyi çok isterim. Maalesef farklı etnik, dini yapının bir arada olduğu bu coğrafya’nın bir arada olması enerji kaynakların kullanımını zorlaştıracağından, sürekli kargaşa içinde, çatışma içinde olmasını istemeleri de makuldür elbet.
Şu anda güçlü iki ülke Türkiye ve İran var. Suriye’ye müdahale kaçınılmaz bir son olarak görülmekte, direkt bizim tarafımızdan olma ihtimali de yüksek. Bu iki komşu ülkenin birbirinden etkilenmemesi mümkün değil. Bu etkilenmeleri kısaca açarsak;
İran,  20 yy başların da Osmanlı modernleşmesinin etkisinde kalır. Birinci dünya savaşı sırasında İngiliz ve Rusların işgaline maruz kalmış, ekonomik ve siyasal açıdan zayıflayan İran ilk modern askeri darbesini yaşar. İran’ın tek düzenli yapıya sahip Kazak ordusunun komutanı, Rıza Şah’ın 1923 yılında Tahranı basması ile Kaçar hanedanlığına son vermiş,  hanedanlık Rıza Şah Pehlevi  Hanedanlığı’nın yönetimine geçmiştir.  15 yıl süren saltanattan sonra,  dış baskılar sonucunda yerini oğlu Muhammed Rıza Şah’a bırakmıştır. Bu dönem ise, II. Dünya savaşının başladığı, petrolün önem kazandığı ve İngiliz ve Rusya’nın İran’ı yönettiği bir dönemdir.
Biz deki modernleşme, Meşrutiyet ilanı, Tanzimat fermanı ile başlar. 1923 ise bir milletin yeniden doğuşuna tanık olduğumuz yıllardır.  II. Dünya savaşı yılları ise Türkiye’nin İngiltere yanında  savaşa sokulmak istenmiş, son anda Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak tarafından önlenmiştir. 12 Mayıs 1939 tarihin de ‘Türk İngiliz Ortak Bildirgesi’ ile Türkiye Anglo- Sakson güdümüne girmiştir. 1945 yılında Rusya’nın Akdeniz’e inmek için Kars, Ardahan ve Boğazlar dan istemleri karşısında, Türkiye toprak bütünlüğü için Amerika dan yardım istemiştir. Bütçesinde 245 milyon dolar ve altın rezervi varken 10 milyon dolar borçlanır.6 Aralık 1946’da imzalanan anlaşma ile yabancıya toprak satışı gerçekleştirilir.
1950’lili yıllar soğuk savaşın yıllarının başıdır. İranlı aydınların ve Sovyetler birliğinin etkisinde kalan Tudeh partisi’nin etkisi ile İran’da Ulasalcı görüş hakim olduğu bir dönemde, ulusalcı  söylemleri ile Milli cephe grubunun lideri Muhammed Musaddık sahnededir. Musaddık, 1933 yılında imzalanan Anglo- İran Petrol şirketi( % 100 İngiliz petrol şirketidir, İsminde ki  İran kelimesinin bir anlamı yoktur) ile imzalanan petrol anlaşmalarına göre; İran’ın  elde edilen petrol den az kar aldığını iddia ederek , İran petrolün millileştirilmesi için propagandalar başlatmış ve halk gösterileri sokağa yayılmıştı. O dönemde ABD’li petrol şirketleri Suudi Arabistan ve Venezuella petrollerin işletme karşılığında karın % 50 sini petrol sahibi ülkelere vermesi,   Musaddık’ın bu kararı almasında etkili olmuştur. Musaddık 28 Nisan1951 yılında başbakan olur ve 30 Nisan’da, İran petrollerin millileştirilmesi tasarısın meclisten geçirmiştir. Bu durum ile şahın ülkeden kaçışı ve İngilizlerin darbe planları devreye girmeye başlamıştır. İngiltere o dönemde ekonomik ve askeri açıdan zayıfladığı için sahne önündeki rolünü ABD’ye bırakmıştır. Bu darbe planında ABD ile anlaşmıştır.
19 Ağustos 1953 yılında General Zahidi liderliğinde, ikinci defa gerçekleştirilen darbe başarılı olmuş, Musaddık düşürülmüş ve Şah Pehlevi  geri dönmüştür. Başbakan olan Zahidi İran ile İngiliz şirketi arasın da ki anlaşmazsızlık için ABD nin arabulucu olmasını istemiştir. Arabuluculuk sonucunda İran petrollerin işletilmesi Anglo- Iranian Oil Company, Royal Dutch, Fransız petrol şirketi ve  beş Amerikan şirketi tarafından paylaşılmıştır..
Bizde ise; 1926 yılında çıkarılan yasa ile petrol arama ve çıkarma konusun da tek yetkili devletti. İran da olan bu gelişmeler den Türkiye de nasibini alır ve 1954 yılın da ABD’yi ziyaret eden Celal Bayar Türkiye de petrol işletmelerin devlet tekelinden çıkarılması için ikna edilir,  petrol yasası Demokrat parti tarafından meclisten geçirilir ve hemen TPAO kurulur.  Bu kanun ile 1980 yılın da Amerika Diyarbakır’da petrol olmadığı gerekçesi ile sahayı kapatmıştır. İran da yaşanan askeri darbeden dört yıl sonra biz de ise 1960 askeri darbesi olur.
1979 Yılında yaşanan İslami devrim( bana göre darbe); Şahı devirmek için, daha fazla demokrasi, özgürlük söylemleri  ilk önce  aydınlar arasında kulağa hoş gelen  bu sözlerle ve dış güçlerce  desteklenen Humeyni.  İran’a gidene kadar uzun dönem Türkiye de kalmıştır.
1979 ülkemizde ise, sağ ve sol çatışmaları ile henüz darbe kıvamına gelmemiş bir kaos ortamı hakim.  Malumunuz 1980 darbesi irticaya karşı yapıldı diye biliriz. Fakat din derslerin mecburi  oluyor, imam hatip liselerin sayısı artıyor, İslam bankasına üyeliğimiz gibi olaylar darbe ile birlikte uygulamaya geçiyor. İki ülkede din ağırlıklı bir yapı oluşturulmaya başlanıyor..
Bu darbe girişimlerine komplo teorileri olarak görülebilir fakat bizzat ABD başkanı Barack Obama  05.06.2009 Kahire deki konuşmasın da ‘ Soğuk savaş döneminde ABD, demokratik yolla iktidara gelmiş bir İran hükümetinin devrilmesinde rol oynamıştır’ demiştir. İlk defa bir ABD başkanı ülkesinin bir darbede rol aldığını itiraf etmiştir, ben bu durumu,  yeni bahar oyunların da parmağı olduğu için eski darbeler için günah çıkarması olarak görüyorum. Zaten açıklama yaptığı yer Kahire 2011 baharını bekliyor.
Bu tarihi incelemeye baktığımız zaman,  bu iki ülkenin birbirinden etkilendiğini ya da iki ülke üzerine oynan oyunların ne kadar benzer olduğunu göstermektedir. Bundan sonra Türkiye de ya da İran da olacak siyasi olay,  birbirimizi etkilemekle kalmayacak tüm coğrafyanın bekasını etkileyecektir. III. Dünya savaşı hazırlıkları bu coğrafya üzerine planlanmış görünüyor.
 Avrupa, Amerika da ki çocukların mutluluk, refah, barış içinde yaşamak ne kadar hakları ise, bu coğrafya da yaşayan çocuklarımızın da huzur, mutluluk, barış ve refah içinde yaşama hakkına sahiptirler.
Güzel günler göreceğiz çocuklar, güzel günler…..
Türkan Kebeci

Başvurulan Kaynaklar: Özakıncı, C.  Türkiye’nin Siyasi intiharı- Yeni Osmanlı Tuzağı 20. Basım. Ekim 2009, Otopsi yayınları
www.sde.org.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder