13 Ağustos 2011 Cumartesi

Biz Anadoluyuz




Orhan Veli’nin gözlerini kapatıp İstanbul’u dinlediği gibi, bende gözlerimi kapatıp kendimi dinlemeye koyuldum. Gürültülü bir ortamda, göz kapaklarımı ağır, ağır kapatıp, loş karanlığın içine kendimi bırakıverdim. Beynime hep güzel şeyler kurması için komutlar göndermeye başladım. O düşünmeye geçmeden önce ben ona hükmetmek istedim. Ben ne kadar istersem de,  yine benden önce davranmıştı. Bu durum’dan  benim kadar çevremdeki çok insanda şikayetçiydi. Şikayetçi olmamız nafile herkes gibi oda bildiğini okudu  ve  beni  bir sürü can sıkıcı olayların içine çekiverdi.
Çevremiz de birçok acımasız, çirkin olaylar olmakta, her gün en az birkaç tanesine görsel ve yazılı basında,  denk gelmeyenimiz yoktur.  Son haftalar da basında olanları hatırlayalım;
Kadınlarımızın uğradığı şiddetler hat safa daydı, dövülüp otobüs duraklarına bırakılanlar, ayrıldığı için çocukların önünde bıçaklananlar, 11-14 yaşlarında kendileri çocukken çocuk sahibi olanlar, sevgisine karşılık verilmediği için kesilenler, başka erkeklere para karşılığında satıldığı için intihar edenler , ya da para için babaları yaşlarındaki erkeklerle evlendirilenler, bunlar sadece basına yansıyıp ta haberdar olduklarımız dan  birkaçı sadece. Ya olmadıklarımız onlar kim bilir neler yaşamaktalar. Bilmek mümkün değil elbette. Bu acıları çekenler,  bizim kadınlarımız. Nazımın değdi gibi; sofrada öküzden sonra yeri  olan kadınlarımız. Bunun cevabını aramak tabi ki sosyologların işi elbette , yine de neden sorusunu kendime sorma dan edemem.
Kadın bizim toplumuzda kıymetliydi, anamız, bacımız yarimizdi. Uğruna mahpuslar yatardık, namusumuzdu.  Ne oldu da bu hale geldiler. Loş karanlıkta beynim fıldır,  fıldır,  bu soruya cevap aramaya başladı. Bizlere has olan değer yargılarımız; büyüklerimizi sayardık, küçüklerimizi sever ve korurduk,  misafirimize  hürmet ederdik, akrabamızdan daha yakın olan komşularımızın hakkına hukukuna saygı gösterirdik, namusuna, emanetine göz diktirmezdik. Sokakta kadınlarımıza saygı gösterirdik. En kabadayı geçinenler bile kadının karşısında susardı. Şimdi ise toplumda kadın bir şey söylemeden erkekler kadınlarla ağız kavgası etmeye başlıyorlar. Büyüklerimizi  saydığımızı söyleyebilmeyi isterdim.  Anne ve babalarımızla kavga ediyoruz işimize gelmezse moruklar lakabını yakıştırıyoruz. Bakamadığımız için bir sürü huzur evleri açtık bizim yerimize baksınlar diye, bayramlar da eş dost gelir diye günler öncesinden hazırlık yapardık, şimdi ise bayramlarda kimseyle uğraşmamak için kaçıyoruz, artık bayram demek tatil demek.  Aldığımız herhangi bir eşyayı, herkes görsün diye uluorta çıkarmazdık, şimdi arkadaşlarımızın gözlerine sokuyoruz. Toplum değişmişti, bu değişimden tabi ki kadınlarımızda nasibini aldı,  hem ev hem de işte çalışmaya başladılar. Eşitlik bu bireylere farklı olarak öğretildi. Oysa eşitlik erkeklerin görev yükünü azaltmak olmamalıydı.
Değişim olmadan,  toplumların ilerlemesi düşünülemez. Bu değişimde küreselleşmenin etkisi elbette var. Küreselleşme kültürel emperyalizmin  kendisidir. Toplumların bu değişimlere, karşı koyması mümkün değildir. Fakat her toplum farklı kültür yapısına sahip olduğundan,  her değişim her toplumda farklı sonuçlar vereceğinden, devletler bu değişimler için sosyologlarını görevlendirip çözümler üretmeli, değişim sürecinde toplumlarını,  çok hasar almadan, bu değişimlere hazırlamalıdır. 
Hazmedilerek yaşanan değişimler de,  kültürel  dejenerasyon daha az olacaktır. Bunun için devlet ve sivil kuruluşlar birlikte çalışarak toplumun eğitimiyle ilgili çalışmalar hazırlamalıdır.
Görev dağılımları, erkek ve kadının rolleri iyi belirlenmelidir. Çünkü çocukların yetişmesinde, karakterin oluşmasında,  bu roller etkilidir. Kadına yönelik şiddette,  devlet bu olayların sebeplerini,  araştırmalı ve gerekli önlemler almalıdır. Bu tip olaylarda cezai işlemlerin ağırlaştırılması caydırıcı bir önlem olabilir. Ayrıca cezanın zamanında tecellisi çok önemlidir. Sığınma evleri açmak çözüm olarak gösterilmektedir.  Çözümsüzlüğü ört pas etmek için alınan geçici önlemlerdir. Sığınma evleri açmakla övünen siyasetçiler için bu utanç kaynağı olmalıdır. Şiddeti gören kadın, evinden,  barkından , koparılan kadın, bilmediği yerlere yerleştirilen yine kadın. Peki bu uygulama cezamı, ödül mü? Eğer şiddeti gören kadınsa, evden uzaklaştırılan sığınma evlerine yerleştirilen de erkekler olmalıdır. Şiddet problemiyle karşılaşan kadınlar için en küçük yerleşim yerlerinden şehirlere kadar her yerde müracat edebileceği birimler olmalı, maddi ve manevi  tüm koruma önlemleri alınmalıdır.
Kadınına değer veren devletlerde,  bireylerin değer vermemesi düşünülemez. Toplum kadın ve erkeklerin omuzlarında birlikte yükselir, omuzun biri çöktükten sonra toplumun ayakta kalmasını beklemek hayalden öteye gitmez.  Unutmayın geleceği , biz kadınlar yetiştirdiğimiz için,  hem ülkenin hem de erkeklerin geleceği bizim ellerimizde. Sağlıklı,  başarılı bir geleceğe sahip olmayı isteyen toplumlar,  kadınlarına gereken değeri vermek zorundadırlar. Bizler bu ülkeyi birlikte kurtardık, birlikte kurduk ve birlikte yükselteceğiz.  Çünkü biz  Anadolu’yuz…
Bu olaylar zihnimde döndükçe, göz kapaklarımı kaparken oluşan loş karanlık, zifiri karanlığa dönüvermişti. Sanki kör kuyulara düşmüştüm, kendimi bu zifiri karanlıktan bir an önce kurtarmak istedim, karanlıkta boğuluyordum. Gözlerimi açarken içime bir huzur çöküverdi.  Evet , biz Anadolu’yuz, medeniyetlerin beşiği isek, geleceğimizi de daha güzel yapacak güce sahibiz, biz Anadolu kadınıyız.

Türkan Kebeci
turkankebeci@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder