2 Şubat 2017 Perşembe

ÇALINAN YAŞAMLAR
Her hayat bir hikâyedir. Açılan kapıdan içeriye girer ve usul usul okuruz. Bazen öyle hikâyelerle karşılaşırız ki içimiz sızlar ve söyleyecek söz bulamadığımız için kader işte diyerek suçu kadere atıp köşeye çekiliriz. Ama bazı hikâyeler var ki inanın gerçekten kaderdir. Saniyeler bizi hayata bağladığı gibi saniyeler bizi hayattan alır. İşte bu hikâyede saniyelere bağlı bir yaşamın öyküsü.
Öyle bir denge vardı ki !
Zerre kadar anlam veremediğim gibi bazen de dünyanın anlamını yüklediğim. Baktığınızda hırsız dan farksızdım. Ondan çok şeyleri çalıyordum en başta geleceği. Gasp etmiştim geleceğini ne getireceğini bilmeden. Ya olmazsa!  İşte o zaman vereceğim bir şeyim yoktu. Nasıl çalabilirim bir geleceği ya da nasıl ver derim geleceğini. Mümkün değil tüm bunlar boş ve anlamsız geliyor diye düşündüğüm anda. 'Ben veriyorum' cevabı ile hırsızlık giysisi bir anda çözülüp uzaklaştı. Çalmıyorum ve verecek bir şeyim olmasa da sonuç fifti fifti.. Kefeler dengede. Her bir kefe kendine yükleneni taşıyor. Birinde verilen diğerinde alınan. Gösterge sıfırda...
Benim için ayak uydurmak zorunda kaldığı şehirde göreve başlayalı bir sene olmuştu. Şehrin yapısından mı yada görevinden mi bilinmez artık tanımakta zorluk çektiğim agresif bir ruh haline bürünmüştü sakin, ılımlı insan. Anlamak, çözmek şöyle dursun konuşamıyordum bile. Oysa sevgi anlaşılmayla başlamaz mı?
Yine anlaşılmayan günlerden birindeydim. Söylediğimin ters anlamıyla güne başlamıştık. Arkası gelmeyen kavgalara, didişmelere günaydın dediğim günün akşamında birkaç defa çaldığım zile açılmayan duvar gibi kapıyla karşılaşınca eve gelmediğini anlamıştım. Duvarı anahtarımla açıp içeri girdim. Evi birkaç kez turladıktan sonra yaktığım sigaranın dumanına düşüncelerimi yükledim. Bir insanın hayatını kendi hayatıma adapte ederken farkında olmadan bir şeyleri de alıp götürdüğümü anladım. Bunu yapmaya hakkım yoktu. Hemen telefona sarıldım. Birkaç çalmadan sonra açtı. Merhaba dememe fırsat vermeden,
-          Bende seni arayacaktım, nöbetteyim. Rahat konuşamıyorum, arkadaşa sesleneyim yerime baksın, biraz bekle.
Bu sözlerden sonra telefon elimde beklemeye başladım. Derinden gelen sesinin tonunda tartışmanın izleri vardı. Kısa bir süre sonra,
-          Tamam, seni dinliyorum,
-          Müsait değilsen sonra arayım.
Sert ses tonu ile hızlı adımlarının ritmi uyum içinde
-          Rahat konuşmak için salondan çıktım, dışardayım.
-          Hayatından birçok şeyi çaldığımın farkındayım,
-          Çalmıyorsun, ben veriyorum.
-          Sözümü kesmeden bir dinlesen ne…
Cümlemi tamamlamaya fırsat kalmadan kulağımın zarını patlatan ses ile ‘Orda mısın’ diye bağırmaya başladım.
Bir gün sonra mahşer yerini andıran kalabalık hep bir ağızdan ‘Helal olsun’ diye hocaya cevap verirken küçük kızın gözyaşlarıyla yıkanan vicdanların omuzlarına kaldırıldık Al bayrağa sarılı, Bekir’i.
Titreyen sesle ‘Gördün mü, ben hayatımı verdim, sen ölümü çaldın’ diyerek, Ayşe’yi kucağına alıp kortejin önüne gitti.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder