ÇALINAN YAŞAMLAR
Her hayat bir hikâyedir.
Açılan kapıdan içeriye girer ve usul usul okuruz. Bazen öyle hikâyelerle
karşılaşırız ki içimiz sızlar ve söyleyecek söz bulamadığımız için kader işte
diyerek suçu kadere atıp köşeye çekiliriz. Ama bazı hikâyeler var ki inanın
gerçekten kaderdir. Saniyeler bizi hayata bağladığı gibi saniyeler bizi
hayattan alır. İşte bu hikâyede saniyelere bağlı bir yaşamın öyküsü.
Öyle bir denge vardı ki !
Zerre kadar anlam veremediğim gibi bazen de dünyanın
anlamını yüklediğim. Baktığınızda hırsız dan farksızdım. Ondan çok şeyleri
çalıyordum en başta geleceği. Gasp etmiştim geleceğini ne getireceğini
bilmeden. Ya olmazsa! İşte o zaman vereceğim
bir şeyim yoktu. Nasıl çalabilirim bir geleceği ya da nasıl ver derim
geleceğini. Mümkün değil tüm bunlar boş ve anlamsız geliyor diye düşündüğüm
anda. 'Ben veriyorum' cevabı ile hırsızlık giysisi bir anda çözülüp uzaklaştı.
Çalmıyorum ve verecek bir şeyim olmasa da sonuç fifti fifti.. Kefeler dengede.
Her bir kefe kendine yükleneni taşıyor. Birinde verilen diğerinde alınan.
Gösterge sıfırda...
Benim için ayak uydurmak zorunda kaldığı şehirde
göreve başlayalı bir sene olmuştu. Şehrin yapısından mı yada görevinden mi
bilinmez artık tanımakta zorluk çektiğim agresif bir ruh haline bürünmüştü
sakin, ılımlı insan. Anlamak, çözmek şöyle dursun konuşamıyordum bile. Oysa
sevgi anlaşılmayla başlamaz mı?
Yine anlaşılmayan günlerden birindeydim. Söylediğimin
ters anlamıyla güne başlamıştık. Arkası gelmeyen kavgalara, didişmelere
günaydın dediğim günün akşamında birkaç defa çaldığım zile açılmayan duvar gibi
kapıyla karşılaşınca eve gelmediğini anlamıştım. Duvarı anahtarımla açıp içeri
girdim. Evi birkaç kez turladıktan sonra yaktığım sigaranın dumanına
düşüncelerimi yükledim. Bir insanın hayatını kendi hayatıma adapte ederken
farkında olmadan bir şeyleri de alıp götürdüğümü anladım. Bunu yapmaya hakkım
yoktu. Hemen telefona sarıldım. Birkaç çalmadan sonra açtı. Merhaba dememe
fırsat vermeden,
-
Bende seni arayacaktım, nöbetteyim. Rahat
konuşamıyorum, arkadaşa sesleneyim yerime baksın, biraz bekle.
Bu sözlerden sonra telefon elimde beklemeye başladım.
Derinden gelen sesinin tonunda tartışmanın izleri vardı. Kısa bir süre sonra,
-
Tamam, seni dinliyorum,
-
Müsait değilsen sonra arayım.
Sert ses tonu ile hızlı adımlarının ritmi uyum içinde
-
Rahat konuşmak için salondan çıktım,
dışardayım.
-
Hayatından birçok şeyi çaldığımın
farkındayım,
-
Çalmıyorsun, ben veriyorum.
-
Sözümü kesmeden bir dinlesen ne…
Cümlemi tamamlamaya fırsat kalmadan kulağımın zarını
patlatan ses ile ‘Orda mısın’ diye bağırmaya başladım.
Bir gün sonra mahşer yerini andıran kalabalık hep bir
ağızdan ‘Helal olsun’ diye hocaya cevap verirken küçük kızın gözyaşlarıyla
yıkanan vicdanların omuzlarına kaldırıldık Al bayrağa sarılı, Bekir’i.
Titreyen sesle ‘Gördün mü, ben hayatımı verdim, sen
ölümü çaldın’ diyerek, Ayşe’yi kucağına alıp kortejin önüne gitti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder